Ramazan fırsat
Salgınla mücadele kapsamında geçtiğimiz ay başlatılan normalleşme süreci ile ilgili olarak iki üç hafta kadar önce yazdığım yazıda, topun vatandaşa atıldığını ve toplumun tatlı sert bir dille uyarıldığını yazmıştım. İllerin hasta ve vaka durumlarına göre renklendirilip sınıflandırılması ve ticari faaliyetlerdeki kısıtlamaların renk durumuna göre kaldırılması, vatandaşa hem teşvik hem de uyarı mahiyeti taşıyordu. Geride kalan iki hafta bize açık ve net olarak gösterdi ki tolum olarak gevşemeye ve kural çiğnemeye oldukça müsait bir vaziyetteyiz. Hafta sonu yasaklarının daraltılması bazı uygulamaların gevşetilmesi ve çalışma düzeninin yeniden eskiye döndürülmesi ciddi anlamda rahatlamaya neden oldu. Oldu ama farkını da hemen, sadece birkaç gün içerisinde göstermeye başladı. Sadece iki hafta kadar önce altı bin ile yedi bin arasında seyreden vaka sayısı bir anda yüzde yüze yakın oranda artış göstererek yeniden on beş bin seviyesinin üzerine çıktı. Bu konudaki en büyük beklenti ise hiç şüphesiz geçtiğimiz Pazartesi günü yapılan kabine toplantısı ve sonrasında açıklanacak olan kararlardı. Genel olarak beklenti birçok şehirdeki renk durumunun değişeceği yönündeydi. Açıkçası ben de artan vaka artışlarının yüzdelik dağılımdaki etkisinden dolayı birçok ildeki renk durumunun kırmızıya doğru gideceğini tahmin ediyordum. Aslına bakarsanız hiç birimiz bu konuda yanılmadık. Zira Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan reel durumun ne olduğunu bizzat açıkladı. Konuşmasının içinde geçen “Artan vaka sayısına rağmen” cümlesi, kağıt üzerinde bakıldığı zaman gözle görülür derecede artış olduğunu zaten gösteriyor. Muhtemelen, şayet bilim kurulu renk sınıflandırmasının yeniden düzenlenmesi yününde bir tavsiyede bulunsaydı ve kabine de bunu onaylasaydı kırmızı il sayısı iki katına bile çıkabilirdi. Bu benim görüşüm. Ancak daha önce de söylediğim gibi, üzerinden gün geçtikçe hastalığı incelerken baz alınan parametreler de değişiyor. Sadece Türkiye’de değil dünya genelinde artık, vaka sayısından ziyade hastaneye ve yoğun bakıma yatışlara ve ölüm oranlarına bakılıyor. Emin olun Türkiye’de bu gün 100 bin vaka tespit edilse bile hastaneye yatan hasta sayısı 200’lerin altına, ölüm sayısı da 20-30 seviyelerine düşsün şimdiye kadar yapılan ve uygulanan tüm kısıtlamalar yüzde doksan oranında kaldırılır. Bu kadar net konuşuyorum.
Bu arada Pazartesi günü hepimiz yeni illere yeni kısıtlamalar gelmesini beklerken deyimi yerinde ise ters köşe olduk. Bunun birkaç farklı yorumu var. Birincisi ekonomik toparlanmaya zaman tanımak, ikincisi toplumu daha dikkatli olmaları konusunda uyarmak üçüncüsü ve en önemli olanı da insanların birbiri ile temasına belirli çerçevede müsaade etmek. Diyeceksiniz ki günde on beş bin vaka olmuş ne diye insanların temasına izin verilsin. Ama mevzuu öyle değil. Bu gün gidin bilim kuruluna gerçekçi bir şekilde sorun, bütün yasakların yarın sabahtan itibaren kaldırılmasını isterler. Çünkü ortada göz ardı edilen büyük bir aşı faktörü var. Bu yazıyı yazarken anlık baktım. Türkiye’de 11 milyon 500 bin toplam aşı yapılmış. 8 milyon birinci doz, 3,5 milyon da ikinci doz. Yani şu an aramızda dolaşan 3,5 milyon gönüllü asker var. Bunu şöyle yorumlayabilirsiniz. Bir yerde terör var ise oraya kolluk kuvveti müdahale eder ve terörü bitirir. Kolluk kuvveti müdahale etmez terörün sebebi ile karşı karşıya gelmezse terör büyür. İşte bizde de mesele bu. Virüs terör, aşılı vatandaşlar da asker. Pazartesi açıklanan kararların bir amacı da bu. Kolluk kuvveti niteliği taşıyan aşılı vatandaşların terör mahiyetindeki virüs ile karşılaşmasında belirli çerçevede müsaade etmek. Çünkü Dünya Sağlık Örgütü de dahil olmak üzere yeryüzündeki tüm sağlık kuruluşları insanları eve kapatmayla virüsü yenemeyeceklerini anladı. Artık virüs ile aşılı insanların antikorlarını birbiri ile karşılaştırıp virüsü zayıflatarak yok etmeyi amaçlayan bir politika izlenmeye başlandı. Şimdiden söylüyorum, az önce yazdığım vaka sayısına rağmen hasta ve ölüm oranındaki düşüş nedeniyle kısıtlamalar kalkmazsa, Türkiye’deki ikinci doz aşını olmuş antikor oluşturmuş insan sayısı örneğin 40 milyon gibi belirli bir düzeyin üstüne çıktığında tüm yasaklar kalkacak veya bu vatandaşların maske takmak dahil tüm yasakları kaldırılacak. Çünkü insanları aşılayıp eve kapatmanın bir sonuç getirmeyeceği ortaya çıktı. Bu askere silah verip kullanma veya git karakolda otur demek gibi bir anlam taşıyor. Bu da normal değil.
Yukarıda yazdıklarım benim şahsi olarak önümüzdeki birkaç ay içerisinde gerçekleşmesini beklediğim düşüncelerim. Yani yasaklar her şeyden önce tıbben kalkacak. Ama biz mevcut durum itibari ile bu günü konuşmak durumundayız. Yani yeni yasakları veya neler yapabileceğimizi. Daha önce de söylemiştim. Ramazan ayı bizim için çok büyük fırsat. Geçtiğimiz yıl Ramazan’da işi gerçekten sıkı tutsaydık ilçemizde vakayı sıfıra indirebilirdik. Şimdi de fazla bir şey kalmadı önümüzde bir aylık bir süre var. Ve Ramazan’ı verimli kullanabiliriz. Zira, zaten Ramazan’da merkezi yerlerdeki insan yoğunluğu yüzde elliye yakın düşüyor. Yani bir çeşit gönüllü karantina yaşıyoruz. Hazır elimizde böyle bir imkan varken ilçe bazında yeni tedbirler alır önümüzdeki Ramazan ayı içerisinde on beş yirmi gün dişimizi sıkarsak bayrama, 20 Bin’in üzerindeki nüfusa rağmen sıfır vakalı ilçe olarak çıkar, bütün ulusal basın yayın organlarında örnek ilçe diye reklam oluruz. Bu kadar net. Her ne kadar gece ve hafta sonu kısıtlamaları devam ediyor olsa da Kocaali’de toplum oldukça hareketli. Aile ziyaretleri taziyeler v.s. devam ediyor. Ramazan’da evde mevlid okutmaları hatta aile ve komşular arası toplu iftarlar da maalesef olacak. Hafta sonu uygulanan tek günlük kısıtlamayı iki hafta kadar genele yayar, gece kısıtlamasını da iftar vakti ile başlatır, gün içerisindeki ticari ve tarımsal faaliyetleri kontrollü bir şekilde sürdürürsek bu işi kökünden hallederiz. Ve bunu yapmak artık ilçe hıfzıssıhha kurulunun elinde. İstersek olur. Sağlıkla kalın…