Köşe Yazıları

Kırk dereden kırk su getirmek

 

Hani hafta sonları ya da son yıllarda hafta arasında da oynan futbol müsabakalarını seyretmeye gitmek için değil, sırf egosunu tatmin etmek adına, evdeki eşine, işteki patronuna veya askerdeki komutanına karşı gelemediği için, sözü geçmediği için, kızdığı ama karşılık veremediği için, sırf bunların acısını çıkarabilmek için maçlara gidip tek amaçları “hakemlere küfür edip” rahatlamak, deşarj olmak ve sinirlerinin yatışması için davrananlaradır bu haftaki sözlerim…

Ben, yıllarca hakemlik yaptım ve milliğe kadar yükseldim. Ayrıca klasman hakemliği yani bu günkü moda tabirle “profesyonelce” anlamına gelen klasman hakemliği de yaptım.

Övünmek gibi olmasın iyi bir hakem olduğum herkes tarafından söylenirdi, yazılırdı, çizilirdi ve zor maçlarda görev verilirdi. (Bizim deyimimizle parası yok ama dayağı küfrü çok) maçlar da görev verilirdi.

Neyse konu ben değilim elbette ama olsun hakemliğin bizzat mutfağından geldiğimi bilmeniz açısından belirttim.

Bakın değerli okuyucular, bir futbol hakemi olabilmek için kırk dereden kırk su getirtiyorlar insana…

Şöyle ki; en az üç yıl futbol oynamış olacaksın, üniversite mezunu olacaksın, yabancı dil bileceksin, aklen ve fiziken sağlıklı olacaksın (tam teşekküllü hastaneden sağlık raporu) alacaksın, daha sayayım mı?

Ve hakemlik hakkını kazandıktan sonra asıl mesele o zaman başlıyor.

Aylık koşular, haftalık antrenmanlar, her yıl yazılı sınav geçmek şartı ile mülakat sınavı, gözlemci not ortalamaları falan falan…

Yani demem o ki bir hakem öyle kolay kolay olunmuyor da yetişmiyor da

O yüzden aşağıda yazacaklarım oradan buradan alınma ya da “atmasyon” değil.

Hakemlik zor zanaat ve bir nevi sahipsizliktir değerli okuyucularım.

Sigortanız yoktur, maça giderken trafik kazasında ölseniz ve sakat kalsanız kimsenin umurunda değilsinizdir ve masraflarınızı cebinizden karşılamak zorundasınızdır. Birçok arkadaşımız bu durumları bizzat yaşamıştır ve mağdur olmuşlardır. Yani dayak yersiniz saha içerisinde futbolcular tarafından darp edilirsiniz, küfür yersiniz, yüzünüze okkalı tükürük yersiniz, haklı olup olmamanız hiç önemli değildir, hakemseniz soyadınız bellidir bizim ülkemizde.

Psikolojiniz bozulabilir, ekonominiz bozulabilir. Bunlar zerre kadar ne takımları ne de seyirciyi ilgilendirir. Onlar için hiç bir şey ifade etmez.

Hatta ve hatta adına hakem derneği denen ve sadece kendine çalışan dernek bile ilgilenmez.

Ülkemizde şu bir gerçektir ki yirmi bin – otuz bin kişilik hakem ordusundan toplasan yüz hakem bu işin kaymağını yer sadece.

Diğerleri mi? Okumaya devam edin o zaman.

Onların dışındakiler çok fazla sabredemez ve dayanamayarak daha işin başında yani il hakemi ya da aday hakemken, hakemliği bırakırlar. Bakın parası az diye değil, yukarıda saydığım bilindik ve hakem devam eden sebeplerden dolayı.

Aday hakemlerimizin çoğu zaten öğrencidir ya da futbolu oynamış çok başarılı olamamış ama futboldan da kopmak istemeyen futbolculardır.

Şimdi gelelim bir başka boyutuna, aday hakemler ya da il hakemleri haftada bir maç ya da büyük illerde bir hakemlik bir de yardımcı hakemlik görevi yaparlar. Bir maç ücreti yeni yapılan zamla birlikte 95 TL’dir. İki maç 190 TL eder. Bu arkadaş bu para ile şehrin öbür ucuna maça gider, takım elbise giymek zorundadır, bir hakemin 5-6 takım hakem kıyafeti alması zorunludur, ekstra antrenman kıyafetini de ekleyin üstüne, ayakkabılar ve hakemliğe ait kişisel eşyaları saymıyorum bile yani kartlar, düdükler, yazı tura parası gibi gibi…

Haftada iki defa antrenman için stada gitme zorunluluğu vardır. Haftada en az iki defada eğitim toplantısına katılır. Yani şu 95 TL’yi harca harca bitmez.

İşin tuhafı şu bitmez dediğim 95 TL’yi maç bitince hemen alabiliyor mu bu kardeşlerimiz? Nerdeeee…

Ama şanslıysa 1-2 ay sonra hesabına yatar. Bu hakem arkadaşlarımız ailesinden aldığı üç – beş kuruş harçlığı okulunda mı harcasın yoksa hakemlikle ilgili otobüs parası mı yapsın? Varın sizler düşünün.

Pardon yemek mi dediniz?

Bu arkadaşlarımız maçlarda çoğunlukla bir simit bulursa şanslıdır. Ya da evden bir şeyler hazırlayıp getirirler ve onunla idare ederler.

Yani hakemlik öyle üç kuruş para için yapılan bir iş değildir meslek hiç değildir.

Hakemlik bir sevdadır, fedakarlık, özverilik ve gönül işidir.

Türkçesi Türkiye’de hakem olmak hakemlik yapmak mangal kadar yürek ister.

Uygulama ise (görev dağılımı yol yemek ve ücret alma) deyim yerin de ise tam bir rezalet.

Ondan sonra neden hep aynı isimler görev yapıyorlar diye düşünüyorsunuz değil mi?

Çünkü bu memlekette nasıl futbolcu yetişmiyorsa hakem de yetişmiyor. Bu şartlarda siz olsanız hakemlik yapmak ister misiniz? Yiyeceğiniz küfürler ve dayaklar hariç.

Hakemlik adına çözüm üretecek ne kadar yönetici, Hakem ve Gözlemci Derneği Başkanı ve yönetim kurulu üyeleri varsa, onlar için önemli olan koltuklarıdır.

Tabi görevini layığı ile yapan arkadaşlarımıza sözüm yok elbette.

Kimileri o koltukları kapmak için ne fedakarlıklar yapmışlardır.

Seçimleri kaybedenlerin basın ve medya üzerinden her türlü iftirayı ve engellemeyi yapmaları ve hatta (cimere) şikayet etmeleri artık olağan sayılan bir davranış biçimi haline gelmiştir ülkemizde.

Çözüm üretilebilir mi bu durum da?

Ya da hakem yetişir mi bu ülkede?

Arkadaşlar, beyler, bayanlar bu ülkeden yalnızca doktorlar, eczacılar, gençler kaçmıyor, hakemler de kaçıyor hakemler de…

Biraz kafa yorun bu duruma.

Yordunuzsa hadi hep birlikte maça gidiyoruz otuz bin – kırk bin kişilik taraftar gurubu olarak hakemlere küfretmek için tribündeki yerimizi almaya…

Kalın sağlıcakla, selam ve dua ile…