Kenan Tiryaki, “Üçlü çekenler”
Üçlü çekenler
Türk futbolunu geri vitesle öne götürmeye çalışan üçlü bir ekip var. Hani taraftarların maçtan önce sporcuları yahut takım hocalarını tribüne çağırıp üçlü çektirmeleri gibi. TFF’nin de öyle üçlü çeken bir ekibi var.
Güya bu üçlü TFF’nin başına geçmiş ve kendilerine göre Türk futbolunu yönetmeye çalıştıklarını, daha doğrusu yönettiklerini iddia ediyorlar…
Kim mi bunlar?
TFF başkanı Mehmet Büyükekşi, Milli Takımlar Sorumlusu Hamit Altıntop ve Teknik Sorumlu Stefan Kuntz tabi ki.
Aslında ne yalan söyleyeyim ilk başlarda bende hoca seçimi dışında, diğer söylemlerden ve icraata geçirecekleri eylemler konusunda çok ümitliydim.
Ama daha sonra sadece söylemde kalan ve henüz işin başında o vaatleri eyleme dökmeden, o fikir ve düşüncelerinden tornistan yapmaları beni o düşüncemden ve inancımdan vazgeçmemi sağladı.
O sadece söylemde kalan ve eyleme dökemedikleri vaatlerinin başında Türk oyuncularının oynama sayısını artıracakları vardı ama maalesef yapamadılar ve daha altyapılarla ilgili bir sürü plan ve projelerinin olduğunu söyleyen TFF başkanı ve ekibi henüz işin başında ikmale kalamadan sınıfta kalacaklarını belli ettiler.
Futbolun Ar-ge’sinden sorumlu tek adam olan Hamit Altıntop yaptığı icraatları ve başta ekip kurma noktasın da ne kadar yabancı daha doğrusu Alman hayranı olduğunu net bir şekilde ortaya koydu.
Bu çok yanlıştı ve ısrarla o yanlışı yapmaya devam ediyor.
Dün akşam oynadığımız ve bir puana altın bulmuş gibi sevinen ve razı olan ayrıca da gurur duyan, görev ve sorumluluklarını yerine getirmiş sayan bir TFF başkanımız bir Ar-ge sorumlumuz ve bir teknik adamımız var.
Kendi evimiz de oynadığımız bir Ermenistan milli takımı var ve bizim sözde işi bilen oyuncu seçicilerimizin ortaya çıkardıkları bir milli takımı var…
Ermenistan üç beş milyon nüfusundan çıkarmış o kadroyu biz ise 85 milyondan.
Daha fazla bir şey yazmaya gerek var mı?
Ve üstelik bizim milli takımımız Avrupa’da oynayan oyunculardan kurulu. Yani üst düzey takımlarda oynuyorlar.
İşin tuhafı; bakın daha başka ne olaylar var. Maçtan sonra basın toplantısında milli takımın hocası Kuntz gazetecilerin sorduğu sorulara verdiği alaylı ve dalga geçer gibi verdiği cevapları var.
Gazeteci soruyor hocam Beşiktaş’tan Glasgow Rengars a giden Rıdvan sok kanatta daha verimli oynayamaz mıydı niçin kadroya alınmadı diye.
Hocanın cevabı; o şimdiki takımında ilk on birde bile oynamıyor…
Bu cevabı veren hoca bizim Ermenistan maçı ilk on birinde yani kendi yaptığı takımın da 5-6 oyuncunun kendi
Takımların da ilk on birde oynamadığının farkında bile değildi.
Çünkü gazeteci tekraren verdiği cevapta hocam bizim kadroda da kendi takımların da ilk on birde oynamayan 5 oyuncu vardı dediğin de, hoca ya öylemi tamam dedi…
Yani ezanda kulağı yok ki namazda gözü olsun diyeceğim amma hocanın inancında ezan ve namaz kavramları olmadığı için başka bir benzetme bulamadım şimdilik.
İşte fıkra bu kadar.
Hocanın yurt dışını takip ettiği malum da, bizim ligleri takip etmediği net bir şekilde ortaya çıkmış oldu.
Kadro tercihi elbette ki teknik kadronun seçimidir.
Fakat burada aranan kriterlerin ölçüsü oyuncuların kendi takımlarında oynadıkları süre, form durumu ve gösterdikleri performans olmalıdır.
Yoksa kendi kafalarındaki oluşturdukları şablonla ve o şablona uygun sporcuları gelişi güzel bir şekilde ben dedim oldu söylemiyle oluşturacaklarsa, diğer çağrılan oyuncuların ne kıymeti harbiyesi var, eski deyimle.
Bu üçlü istedikleri gibi ve kafalarına göre takımı ve diğer alt birimleri yönetiyorlar.
Valla bana sorarsanız yönetiyorlar mı? İşte orası meçhul.
Bence fırsat bu fırsat diyerek kendi egolarını tatmin ediyorlar.
Ve maçtan sonra şöyle yazılı ve görsel medyaya bir göz attım ne yalan söyleyeyim bir kaç köşe yazarı dışında kimse eleştirmiyordu.
Anladım ki kamuoyu A Milli Takımla (futbol) eskisi gibi ilgilenmiyor artık. Onları kendi hallerine bırakmış görünüyorlar bende dahil.
Ben de dahil diyorum çünkü, sevgi ilgi alaka takip etme ve destekleme oranları başarıyla alakalıdır.
Şimdi ülkenin spor gündemini voleybol almış ve uzun yıllarda bu yerini koruyacak gibi duruyor. Son derece haklı bir durum.
Tabi bu arada halter de, paralimpik oyunlarında, tekvando da, okçulukta vs. vs. diğer bireysel spor branşların da elde edilen başarıları da asla göz ardı etmiyorum ve hepsini yürekten kutluyorum.
Ermenistan maçı başlama anında bazı oyuncularımızın dua etmesi elbette çok hoştu ama keşke, antrenman da çok çalışıp ve maç oynanırken de üretken olup ve bunu soyunma odasın da duasını okuyup maça çıkmak en doğrusu olmalıydı.
Yüce Tanrı çok çalışan ve çok üreten terinin son damlasına kadar mücadele eden ve oyunu hiç bir zaman bırakmayan sporcuların duasını kabul eder. Saha içinde yatıp uzananların ve iş üretemeyenlerin duasını kabul etmez diye düşünüyorum.
Çünkü o sporcuların yaptıkları (ister yerli olsun ister yabancı) göstermelik, reklam amaçlı ve bir yerlere mesaj gönderme duasından ve işaretinden başka bir şey değildir.
Bu oyunla ve bu anlayışla ve bu üçlüyle Bizim takım Avrupa Şampiyonası’na ve Dünya Kupası Finalleri’ne zor gider, demedi demeyin.
Sağlıcakla kalın selam ve dua ile.