Köşe Yazıları

Kenan Tiryaki, “TUZAK 2”

TUZAK 2
Göz göre göre bugünlere geldi.
Toplumsal hayatımızdaki şiddet üreten etmenleri es geçtiğimiz sürece futbol sahalarındaki şiddeti sadece cezai tedbirlerle önleyebilmemiz mümkün değildir. Bunu bir kez daha gördük.
Geçtiğimiz hafta Trabzonspor ile Fenerbahçe arasında Pazar gecesi oynanan karşılaşma başından sonuna kadar bir yanlışlıklar silsilesi olarak futbol tarihimizde “kara bir leke” olarak yerini aldı.
İlk olarak 2010-11 sezonu sonunda yaşanan 3 Temmuz süreci ile başlayan ve Fenerbahçe ile Trabzonspor arasında nefret tohumlarının atılmasına yol açan süreci göz ardı etmemek durumundayız. Çünkü ne yazık ki bu süreç sonrasında Trabzon kentinde oynanan neredeyse bütün karşılaşmalarda gerginlik yaşandı. Yani Trabzon sporlu yöneticilerin aklı 2010-11 yıllarına saplandı kaldı. Kendilerine göre haklı sebepleri var ama, yasaya kanuna kurallara göre geçerliliği yok. Bunu da zaten biliyorlar ve haksızlığa uğradıklarını düşünüyorlar.
İkinci olarak Fenerbahçe-Galatasaray rekabetinin hepimizi getirmiş olduğu ruh halinin yansımalarının etkisini de göz ardı etmemek durumumdayız. Çünkü bu iki takım arasındaki rekabet artık bir düşmanlığa ve nefrete evirilmiş haldedir. Geçtiğimiz hafta bunu yazmıştım.
Ve sonuç olarak geçtiğimiz pazar günü oynanan FB-Trabzon maçında meydana gelen ve Türk futboluna kurulan Tuzağın öncesinde ve sonrasında meydana gelen utanılacak duruma kadar geldi bu süreç.
O maçta güvenlik zafiyeti vardı, sahada polis yoktu, Tribünde yüzü kapalı maskeli insanlar dolaşıyordu, maç boyunca sahaya yabancı madde atılıyor sporcular ve yardımcı hakem yaralanıyor ama hakem maçı devam ettiriyordu,
Hakem Oyunu 34.dakika da 58.dakika da iki kez durdurmasına ve yardımcı hakemleri yanına çağırmasına rağmen, müsabakayı tatil etmeyerek maç sonundaki korkunç olaylara sebebiyet verdi.
Hakem Halil Umut MELER, Bıçak ve kesici aletlerle sahaya atlanılan, futbolculara saldırılara zemin hazırlayan tek sorumlu oldu. Trabzon halkını toptan suçlamak elbette yanlış ama bu olaylar hem Trabzon spor kulübüne hem de ülke futboluna vurulan çok büyük bir darbe oldu.
Peki, bu tuzağı kimler kurdu?
Azıcık beyin jimnastiği yaparsanız bulursunuz cevabını değerli okuyucular.
Şimdi sosyal medyada şu tartışmaya açıldı troller tarafından.
Ama Fenerbahçeli futbolcular neden sevinmişmiş bu sevinmeler dozunu aşmışmış ve seyirciyi tahrik etmişmiş türünden paylaşımlar yapılıyor. Hatırlatayım Trabzon spor ilk yarı maçında 2-3 skorla Fenerbahçe’yi deplasmanda yenerken futbolcuları aynı şekilde sevinmişlerdi bunu unuttular tabi.
FB kulüp başkanı Ali Koç’ basın açıklamasında “ligden gerekirse çekiliriz tehdinin “ardından öyle bir tehdit açıklaması da Trabzon kulüp başkanından geldi. Karşılıklı salvolar sürüp gidiyor.
Ve TFF başkanı Büyükekşi çaresiz ve zavallı durumda olayları sadece izliyor.İki takımda geçmiş olsun diyebildi sadece. Aslında en büyük geçmiş olsunu kendine söyledi. Ya maçtan sonra FB futbolculardan biri ikisi yaralansa, yahut daha başka büyük (ölüm) gibi şeyler yaşansa idi kendini nasıl kurtaracaktı bu TFF başkanı.
Kurtarırdı kurtarırdı dediğinizi duyar gibi oldum haklısınız valla siyasi güç arkasında olursa kurtarır tabi. Ama siyaset bu şahıssa daha fazla ne kadar katlanacak merak konusu.
Elbirliğiyle futbol sahalarında ötekini yok edecek bir ruh halini dolaşıma soktular. Hatta komplo teorileri ile olan biteni açıklamak isteyenler açısından dahi açıklanamayacak bir şekilde elleriyle rakiplerinin düşmanlaştırılmasına aracılık ettiler. Burada sürekli olarak rakiplerini yok sayan ve milyonlarca kişinin mensubu olduğu camiaları dışlayan kulüp başkanlarının kullandığı dilin çirkinliğini bir kenara not etmek durumundayım.
Ne olursa olsun kendilerinin dışında kalan herkesi suçlu olarak görme gibi bir anlayışa sığınıp hem kendilerini hem de bütün olan bitenleri normalleştiren bir anlayışa dayanıyorlar. Oysa onlar bunları yaparken balatayı sıyırmış bir halde futbol izleyen kitlelere ne kadar büyük bir kötülük yapmakta olduklarını onlara haykıracak futbol medyası da artık yok! Çoktan üç beş kuruşa gözlerini kör kulaklarını sağır ve kalemlerini kiraya verdikleri için.
Peki tüm bunlar olurken ülkenin futbol/spor ikliminin altına yerleştirdikleri dinamitlerin bir gün patlamayacağını mı düşünüyorlardı? İşte bu noktada yanıldılar FB-Trabzon maçından sonra bu şiddet dalgası ortaya çıktığı anda bunun altında topunun birden kalacağını gördüler, bundan kurtuluşu olmadığını fark ettiler, o yüzden günah çıkarmaya çalışıyorlar ve futbol terimiyle “topu taca atmaya” uğraşıyorlar.
Şimdi maç gecesi yaşananları hatırlayalım. İlk olarak maç güvenliğinin maç günü sağlanamayacağı gerçeğini bir kez daha hatırlatayım. Tam bir yıl önce bu ülkenin bir başka kenti olan İzmir’de Göztepe ile Altay arasında oynanan karşılaşmada atılan işaret fişeği ile bir taraftar ağır biçimde yaralanmıştı ve bu olayın arkasında stadyuma önceden sokulan malzemeler söz konusuydu.
Şimdi pazar gecesi karşılaşmanın ne kadar gergin bir atmosferde oynanacağı bilinirken stadyuma giren meşalelerin, bıçağın, atılan yabancı maddelerin ve bolca yarım litrelik su şişelerinin hesabını kim verecek? bu cisimler o sahaya nasıl ne şekilde ve kimler tarafından sokuldu. Trabzon kulüp başkanı hiç bunlardan bahsetmiyor. Sadece diyor ki “kalleşçe beş altı fenerli futbolcu bir taraftara  ş*refsizce saldırdılar ve dövdüler” O taraftarın ve diğer taraftarların saha da ne işleri olduğundan bahsetmedi. FB’li futbolcu olan İsmail’in ceza alanı içinde elindeki yanan işaret fişeğinden hiç söz etmedi, Varsa yoksa 2010-2011 sezonu.
Burada sahaya sürekli olarak bir şeyler fırlatmak suretiyle oyun oynanırken rakip kalecinin çenesini ve maç sonunda arkadan ensesine yediği yumruğu atmak, yardımcı hakemin kafasına su şişesini fırlatmak, Rakip takımın hocasının kafasına ve omzuna su dolu şişeyle vurmak eylemleri ile taraftarlık yaptığını zannedenlere de bir şeyler söylemek durumundayım. Bana göre bunlar zaten gerçek  Trabzonspor taraftarı değiller.
Taraftarlığı rakibe küfretme, sahaya yabancı cisim atmak ve öfkesini sahaya inerek olay çıkartma olarak algılayanların, artık bu tribünlerde olmaması gerektiğini belirtmeliyim. Bu şekilde en büyük zararı dördüncü büyük kulüp olan Trabzonspor’a verdiniz. Sağ olmayın var olmayın…
Hassas vatandaş tiplemesinin bu ülkenin kültürel kodlarındaki yeri değişmediği müddetçe bu ve benzeri olayları, toplumsal hayatımızın bütün alanlarında yaşamaya devam ederiz.
Şimdi sahada kendisine saldıranlara karşı mücadele eden Osayi Samuel örneği ile yerde yatan taraftarın kafasına tekme atan Oosterwolde örneklerini de kendilerini koruma bahanesi ile dahi olsa böyle bir eylemde bulunamayacaklarını hatırlatmalıyım.
Tıpkı sahanın içerisindeki Fenerbahçeli futbolcuların güvenliğini sağlamak ve yaşananları engellemek için canla başla uğraşan Eren Elmalı ile Fenerbahçe kalecisine yumruk atmaya çalışan Trabzonspor yardımcı antrenörü Egemen Korkmaz’ı da hatırlatmam gerektiği gibi.
Aslında bu karşılaşmanın yarıda kalması ve hiç tamamlanmaması gerekiyordu. Oysa uzun bir süredir bunu sağlayabilecek bir aklı hep birlikte kiraya vermiştik. Maçı yönetebileceğini düşündükleri tek hakeminizin üç ay önce sahanın ortasında bir kulüp başkanından yumruk yediğini ve yumruk atan başkanın da kulüpler birliği toplantısına helallik almak için katıldığını çok çabuk unuttuk…
Yumruk yiyen hakemin yediği yumruğu hak ettiğini düşünen çok sayıda taraftar bulunuyor. İşin ilginç kısmı bu sayıya teknik direktörlerden bir kısmını ve yöneticilerden bir kısmını da rahatlıkla ilave edebiliriz. Ya futbol yorumcularımıza ne demeliyiz onlar da göz göre göre gelen bu büyük felaketi şak şaklamak suretiyle yaşananların olmasına destek vermediler mi? Yine ne çabuk unuttuk.
Ama şunu asla unutmayın. Siyaset elini spordan futboldan camiden ve kışladan çekmediği sürece, bizler daha çok şeyi unutup “Türkler balık hafızalıdır” diyenleri haklı çıkarmaya devam ederiz.
Sağlık ve esenlik dileklerimle.