Kenan Tiryaki, “Minare kılıf hikayesi”
Minare kılıf hikayesi
Dünyada ve ülkemizde öyle olaylar öyle fırıldaklıklar dönüyor ki duyan gören şahit olan, yok artık bu kadarda olmaz, olamaz demekten kendini alamıyor.
Eskiden de bu tür endişe verici ve toplumun ahlakını bozucu olaylar yaşanırdı. Fakat gelin görün ki son yirmi yılda “dindar nesil yetiştirelim” söylemi ile başlayan temelsiz eğreti bir yapının, toplum üzerindeki etkisi inanılmaz derece ters tepki yaptı ve gayrı ahlaki olaylar tavan yaptı nerede ise.
Dolandırıcılık, vergi kaçırma, kara para aklama, yasaklı madde ticareti, kısa yoldan emeksizce para kazanma, ahbap çavuş ilişkileri vs. Bu tür olaylar giderek ivme kazandı. Yani ülkeyi yönetenlerin siyasi politikaları gereği insanlara dini sevdirme, aile bağlarını güçlendirme çabaları toplum nazarında nokta kadar bile rağbet görmedi.
TV’lerdeki sabah ve öyleden sonraki programlara bir bakın ve toplumun manevi yapısının ne boyutlarda olduğunu göreceksiniz. Yani çok özür dileyerek yazıyorum “kimin eli kimin cebinde belli değil”
İşin o boyutlarını yazacak değilim elbette, bu işin uzmanı değilim ama normal bir akla sahip olan biri olarak olanı biteni görmemize yetiyor, sıradan her insan gibi.
Yani biz yine alanımıza dönelim spor ve futbol dünyasında gizli saklı kalmış hikayeleri anlatmaya devam edelim.
Yani son iki üç haftadır ülkemizdeki yazılı görsel medyada, gösterimde olan ve tek kuruş vergi vermeden dolandırıcılık hikayeleri, yazacaklarımın yanında solda sıfır kalır.
Geçen hafta yazımda ülke gündemini oluşturan futbol camiasını çok yakından ilgilendiren, görsel ve yazılı haberler aysbergin sadece görünen yüzü demiştim.
Peki neden?
İşin çok daha vahim boyutlarına dikkatinizi çekebilmek için.
Bu haftaki yazımda o okyanusun derinliklerinde kalmış olan ve gizli saklı hikayeler var. Ben o hikayelerden, aynı zamanda da gerçek bir transfer olayından sadece bir tanesine değineceğim.
Bu yazacağım olay asparagas bir haber değil onu hemen belirteyim.
Futbol kamuoyunda bu bahse konu adı verilmeyen aktörler o günde gündemdeydi bu günde yine gündemde. Yani değişen hiç bir şey yok ama gizli saklı kalmış, kılıf uydurulmuş çok şey var.
Kim ne yaparsa yapsın yanına kar kalıyor düşüncesi halkın zihnine kazınmış durumda.
Ama bu zihniyetin yanlış olduğuna ve bu ülkede hala cumhuriyet savcılarının suçluları bulup cezalandıracağına inanan insanlar var ve bende onlardan biriyim.
Neyse konumuza geçelim artık.
Bir varmış bir yokmuş.
İspanya’nın Atletico Madrid takımında, bir Türk futbolcu oynarmış. Ülkenin siyasetçileri bu futbolcunun Barcelona’da oynamasını isterlermiş. Peki, ama buna nasıl bir yasal! Kılıf buluruz diye sağa sola haber salarlarmış.
O sezonda Türk Hava Yolları Barcelona’ya zaten sponsormuş. Bu sponsorluk anlaşmasına göre 10 milyon Euro vermiş. İşte tamda hazır kılıf demiş bizim o zamanki uyanık siyasilerimiz.
Araya bazı hatırlı kişileri sokmuşlar tabi, bu topçuyu Barcelona’ya alın diye. Barcelona’nın bu topçuyu Atletico Madrit’ten almak için 15 milyon Euro’ya ihtiyacımız var diye haber salmışlar.
Barcelona’nın bu parayı ödeyecek durumu yokmuş. Hemen Türk Hava Yolları devreye sokulur, bir şeye! daha sponsor olun diye. Olay gerçekleşir THY Barcelona’ya 15 milyon Euro öder ve transfer gerçekleşir. Barcelona
bedavadan bir futbolcu almış olur.
Ne kadar kolay değil mi?
Barselona’nın şöyle düşünmediklerini kim iddia edebilir. Oynarsa oynar, oynamazsa oynamaz. Onlar için nasılsa maliyeti sıfır bir futbolcu, oynasa ne olur oynansa ne.
Ama bu Türk futbolcu Barcelona’nın kıymetini bilmez. Fırsat buldukça İstanbul’a kaçar.
Onun bütün dünyası İstanbul’daki hatunlardır.
Bu futbolcu sırf bu yüzden 200’ye yakın antrenmana çıkmaz. Sonuç; Barcelona bu futbolcuyu satış listesine koyarak ve 12,5 milyon Euro’yu getiren bu topçuyu alır der. Ve böylece bu futbolcu kapının önüne konur.
Mizah dedim ya başta, işte İşin mizahı.
Barcelona bu topçuya kasasından 1 Euro ödememiştir. Buna rağmen bu futbolcu için 12,5 milyon Euro ister. İster istemesine de tek bir müşteri çıkmaz.
Neden derseniz bu futbolcunun Avrupa piyasasında vukuatları ayyuka çıkmıştır.
Ülkemizden Galatasaray ilgilenir ama 12,5 milyon Euro ödeme şansı yoktur.
Peki, bu arada ne olur derseniz?
Arka planda İşe yine siyasiler devreye girer. Yukarıdan emir gelir şak diye, bahse konu kulüp başkanı emri yerine getirir tak diye.
Devreye sokulan kulüp Başakşehir’dir. Kulüp başkanına baskılar yapılır bu futbolcuyu alın diye. Gelin görün ki Başakşehir Kulübü’nün de imkanları kısıtlı, kasalarında tek kuruşları yoktur.
Zorlayarak borç harç bütçeden verecekleri para 3,5 milyon Euro’dur. Açık olan 9 milyon Euro’yu birisi vermelidir. Ama kim verecek diye kara kara düşünürlerken, İBB’ye bağlı yan bir kuruma yukarıdan emir gelir. O kurum da haliyle talimatı yerine getirerek Başakşehir’e 9 milyon Euro’yu öder.
Bu kurum Kim mi? Bir ipucu vereyim.
Bu kurumun ucuz ürünlerini almak için, garibanlar sabah 6’da kuyruğa giriyorlar. Ürünleri geçekten halk için. Kapitalist sistemin piyasasına göre çok çok daha ekonomik. O dönem Bu kurumun başındakiler Fakir fukaradan aldıkları paraları, yani kaşıkla topladıklarını kazan kazan har vurup harman savururlar böylece.
Ne demek 9 milyon Euro varın bir hesap edin.
Bu parayı üretimde değerlendirseler hem ülke ekonomisine katkısı çok büyük olacak hem de halk ekmeğin fiyatı çok daha düşecek ve halkta ucuz ekmek yiyecek. Ne güzel olurdu değil mi?
Ama olur mu o futbolcuya 9 milyon Euro ödemek çok daha önemli onlar için, e emir büyük yerden.
9 milyon Euro’yu ödeyen kurumu artık bildiniz değil mi?
Evet, geldik yazınının sonuna.
Toplamda bu ülkenin helal kazanılmış 24 milyon Euro’su, birilerin keyfi için Barcelona’ya ödenir…
Ne için?
Bir topçu için. O topçu Barcelona’da oynadı da,
Ne oldu? Hikayenin sonunu bilenler bilir, daha fazla uzatmanın anlamı yok.
Şimdi ben bir soru soruyorum. Şöyle bir hesap yapsanız,
Bu rakama şöyle okul yatırımları yapılsa, 24 milyon Euro’ya kaç okul yapılır.
Ne harika olurdu değil mi?
Yol’a değil, fabrikaya değil, okula değil, yurt yapımına değil, sadece bir bir futbolcuya sponsorluk üzerinden yapılan yatırıma bakın ve daha sonra isterseniz tef çalın oynayın, isterseniz oturun ağlayın…
Sağlıcakla kalın esenlikler diliyorum.