Karasu’daki “yorgun savaşçı”
Sarı renkli, hoş kokulu ağu çiçeklerinin, buram buram koktuğu, Mayıs ayının 8’inci günü, 1943 yılında, Perşembe kasabasına bağlı Kutluca Köyü’nde dünyaya gözlerini açmıştı. 9 yaşında başladığı ilkokulunda dere boylarında, hayvan otlatmaktan arta kalan zamanlarda, derslerine çalışabiliyordu.
***
Zorluk ve yokluklar içerişinde başlayan yaşam savaşı, ilk darbeyi, daha ilkokul çağlarında vuruyordu kendisine.
***
Yakalandığı, sıtma hastalığı sebebiyle, düştüğü ölüm döşeğinden, köydeki sağlık memuru Osman Dede’nin üstün çabası sayesinde, kurtuluyordu.
***
1957 yılında başladığı Fatsa’daki ortaokul yılları, hayatının her safhasında “Yaşam Koçu” olarak gördüğü ve aynı zamanda, okul kooperatifinin hesaplarını, çok iyi yönetmesi ile, haklı bir şöhret bırakan, Salim Abisi sayesinde çok rahat geçmişti.
***
Yurttaşlık Bilgisi öğretmeni ise, Özal’lı Anavatan Partisi iktidarında, meclis başkanlığı da yapan, Necmettin Karaduman‘dan çok şeyler öğrenmişti.
***
“Yaşam koçu” olan Salim abisinin, vergi kontrol memurluğu sebebiyle, annelerini de yanlarına alarak, Samsun‘da, lise öğrenimine başlamıştı…
***
Ağabeyinin, bir yıl sonra Zonguldak’a tayin olması sebebiyle, lise 2 ve 3 sınıflarını da “Zonguldak Mehmet Çelikel Lisesi’nde” bitirmiş, yaşam süreci, İstanbul Üniversitesi iktisat Fakültesi ile devam etmişti…
***
Dört yıllık İktisat Fakültesi öğreniminden sonra, askerlik süreci başlıyor, üç aylık Tuzla Piyade okulundan sonra çektiği kura ile, “Mardin Kızıltepe Hudut Karakollarında
Jandarma Asteğmeni” olarak, çileli, ama bir o kadar da onurlu bir askerlik sürecini tamamlıyordu.
***
“Yaşam Rehberi” Salim abisinin Sakarya’ya tayin olmasıyla, 1968 yılında, Sakarya’da açtığı muhasebe bürosu ile, ekmek kavgası başlıyordu.
***
Kısa süren, Adapazarı mesaisinden sonra, mal müdürlüğünden emekli Turhan Günaydın‘dan devraldığı muhasebe bürosu ile, (Benim de birebir şahit olduğum) Karasu’daki uzun yolculuğu, (Bizim de) yan komşumuz olan, Rasim Amcaların ahşap iki katlı evlerinin üst katına, Salim abisiyle birlikte kiracı olarak taşınması ile, başlıyordu.
***
Yaşamında, hep hata olarak kabul ettiği, “Siyaset” serüvenine, 1972 yılında, o zamanlar Feodal Ailelerin egemen olduğu Karasu’da, hem de, güçlü bir feodalite temsilcisi olan (Rahmetli) Selahattin Tatlı karşısında, ilçe başkanlığına aday olarak adım atıyor ve 166 delegeden, sadece 25 oy alarak, ilk acı tecrübesini yaşıyordu.
***
Artık muhasebede, Karasu’da bir numara olmuş, yanında yetişen elemanların, birer birer müstakil büro açmaya başlamalarını, hiç kıskanmadan, hatta katkı sunarak sürdürmelerinden büyük memnuniyet duyuyordu. (Bu gün Karasu’da faaliyet gösteren 7 muhasebeci onun yanında yetişmiştir.)
***
1989-94 döneminde seçildiği ve başarıyla sürdürdüğü Belediye Meclis üyeliğinde, çıtayı çok yüksek tutması sebebiyle, hüsranla noktalanıyordu. Organize olmamış çevresi, yaşadığı
Karasu’nun feodal aileler tarafından yönetilmesi gibi sebeplerden, bir türlü aşamıyordu zihnindeki “Devrimci, Yenilikçi “ siyasetteki engelleri.
***
Yanında, çırak olan çalışanların seçildikleri Belediye Meclisine, 2015’de 1. sıradan aday olmasına rağmen, (Partisinin seçimlere iyi organize olamaması sebebiyle) yine seçilemiyordu. (Yanında çalışanın Bütçe Plan Komisyonu Başkanlığını yaptığı, asıl Bütçe Plan ustası olan kendisinin, meclis dışında kalması sebebiyle, Karasu’da siyaset, “Dar alanda, kısa paslaşmalarla” yürüyor ve bugün, çoğunluğu İstanbul’un “Kent Kültür Yapısını”, geldiği
“köyünün kültürüyle” gölgede bırakanların banliyösü haline gelmiş…)
***
Biri kız, yedisi erkek, kardeşiyle birlikte çıktıkları yaşam yolculukları, Salim, Şakir, Turanla, Karasu’ya demir atmalarıyla devam ediyordu.
***
Ve 4 Şubat Perşembe günü, büroda çalışırken, aniden bulunduğu koltuktan yere düşüyor, kaldırıldığı Sakarya Eğitim Araştırma hastanesinde, kalbinin fazla çalışmadan artık yorulduğu ve bu ağır yükü kaldıramayacağı uyarılarıyla, takılan takviye pille, yaşamını sürdürecekti, sigarası, içkisi, kahve hayatı olmayan, yürümeyi, yüzmeyi, yaşamının parçası yapmış bu yorgun savaşçı dostum…
***
Kardeş kadar yakın hissettiğim, “Partidaşım, meslektaşım, yoldaşım, ağabeyim” yorgun savaşçı Cafer Ağabeyime (Haddim olarak) diyorum ki; Bak, Cafer Abim… İki odalı, ahşap, Rasim amcaların evinde, kiracı olarak başladığın Karasu’daki zorlu yaşamını, günlerce uyumayarak, masa başlarında sabahlayarak geçirdiğin muhasebe mesleğini, alnına tek bir leke dahi kondurmadan sürdürdün 53 yıl boyunca…
***
Kazandıklarınla, çocuklarını okuttun meslek sahibi yaptın. Kardeşlerinle birlikte Karasu’da
(marka) oldun. Sen, Karasu’nun Cafer Abisi, ortak değeri, fikir danışacağı, bir duayensin artık…
***
2 gün önce ziyaret ettiğim muhasebe büronda, on çalışanınla birlikte, baktım yine hummalı, bir koşuşturmalardasın.
***
Abi… Piyasalar ve insan ilişkileri, 10 bin nüfuslu Karasu’daki gibi değil artık. (Mayınlı arazide) yürümeyi bırak. Ekonomik durumun “Evvel Allah…” Artık, “At arabayı rampa aşağı boşa…” “Vur dibine gitsin kuyu dibine” mantalitesiyle bak yaşama.
***
Bak! Çobanlık yaptığın Kutluca köyünden, bugün çalışarak alın teri ile elde ettiğin varlıklarınla, bir elin yağda bir elin balda yaşa hayatı.
***
Sakarya’daki, tüm meslektaşların kendisine rahmetli (Baban) Bilal Hoca dürüstlüğüyle yakın durduğun, cami yapılmasından, gazlı bez alamayacak durumdaki Karasu devlet Hastanesini, rahmetli Adem Kılıçaslan, Burhan Pişkin gibi yakın dostlarınla birlikte, ameliyat edilebilir hastane haline dönüştürerek, nice dertlere deva olarak, modern yapıya kavuşmasına, garibanların emekli olabilmesine, yoksulundan zenginine kadar yardımcı olduğun Karasu Halkı seni çok seviyor…
***
Sen, o muhteşem, saygıdeğer kardeşlerinle birlikte, Karasu’nun “Marka Değerisin” artık…
***
Selam olsun sana ve o saygıdeğer kardeşlerine “Yorgun Savaşçı” Cafer Şen ağabeyim…