Karadeniz Karasu’yu yutuyor
“Demokrasi, bir eğitim işidir. Eğitimsiz kişilerle demokrasiye geçilirse, siyasal gücün, birkaç kişiden oluşan bir grubun eline geçmesiyle, oligarşi denen bir sistem olur. Ve güzel söz söyleyen ‘halk avcısı’ demagoglar türer. Demagoglardan da, diktatörler çıkar” diyor bundan 2400 sene evvel Yunan filozofu Platon…
***
Doğusu, Küçükboğaz gölü ve maden deresi, batısı Sakarya Nehri, güneyi orman, kuzeyi ise (kendine has özellikleri taşıyan) Karadeniz ile çevrilen (Bir zamanlar ismi önünde “Cennet” diye anılan) Karasu, 12 Eylül 1980 faşist darbesinden sonra, günümüze kadar gelen sekiz Belediye Başkanından, (birkaç tanesi hariç), kendilerine (geçici) olarak verilen (Karasu) emanetinin, basiretsizlik, vizyonsuzluk ve de bilgisizlikleri sebebiyle, bugünkü yaşanılmaz bir yer olmasını sebep olmuşlardır.
***
Burada, siyasi partileri demagoglara bırakıp seyreden Karasu Halkı da kusurludur tabii ki. Siyasi partiler, oligarşik bir yapı içerisinde, yeteneksiz, bilgisiz kişilere teslim olmuş ve Karasu bugünkü Türkiye gündemine getirilen olumsuz görüntüleriyle konu olmuştur.
***
1980’den sonra gelen, bütün belediye Başkanları, Karadeniz kıyısıyla uğraşmış, biri gelmiş belediyenin gelirlerini arttırmak bahanesiyle kumun üzerine betondan (Kiralık) belediye evleri yapmış, biri gelmiş deniz kumunu kaldırıp yerine toprak hatta beton dökerek (sözde) park yapmış, biri gelmiş gazinolar, diskotekler yaparak mahvetmişlerdi “cennet” diye o günlere kadar gelmiş bugünkü “cehenneme” dönen Karasu’yu.
***
1984 yılına kadar, 300-400 metre genişliğinde altın sarısı incecik, çıplak ayakla dolaşıldığında, insana verdiği müthiş sağlık iksiri ile şifa kaynağı olan deniz kumu maalesef Yunan Filozof Platon’un 2400 yıl önceki demokrasi tarifindeki oligarşik anlayıştaki demagog yöneticiler yüzünden yok olmuş, kıyılarımızın bakirliği bozulmuş, kendisiyle fazlaca uğraşıldığında kafası bozulan “karnı büyük obur Karadeniz” bugün Karasu’yu yutmaya yok etmeye yönelmişti.
***
Her gelen başkan, önceki başkanın yaptığını yıkmış, yerine bilimsellikten uzak, kendi kafasına göre bir şeyler yaparak bugünkü kıyı erozyonuna sebep olmuş, üstelik hiçbirinin yaptığı bugün ayakta kalmamıştır.
***
En büyük katliam ise göl ile denizin ya da nehir ile denizin birleştiği alanlardan binlerce kamyon kum alınarak hem doğal denge bozulmuş hem de birilerinin zenginleşmesine çanak tutulmuştu.
***
İlgili mühendisi arkadaşlardan aldığım (ilçe başkanı olduğum dönemlerde) bilgilerde, Sakarya Nehrinin getirdiği alüvyonlarların, deniz kıyısının doğal yapısını koruduğunu, kıyıdan alınan kumun denizin kıyısını biraz daha karaya doğru getireceği söylendiğinde, iktidarı elinde bulunduranların bu uyarıları yapanlara, yaptıkları yakıştırmalara “Halk” da, sazan gibi takılmıştı o zamanlarda.
***
40 yıl sonra bugünlerde halkın sazanlığı devam ediyor medya bas bas bağırmasına rağmen
Karasu’yu yöneten Belediye Başkanı ve Kaymakam’dan hiçbir ses çıkmıyor.
***
“Karadeniz Karasu’yu yutuyor” sahillerimiz tehlike altında olmasına rağmen, Karasu’yu yönettiğini iddiasında bulunan başta Kaymakam olmak üzere ne bir toplantı yapıyor ne de kamuoyuna bir açıklamada bulunuyorlar. (5-6 seneden beri Samsun, Geyve, İstanbul cezaevlerinde çile çeken dostum arkadaşım Turhan Pişkin’den başka kimsenin gür sesi çıkmamıştı bu tehlike karşısında.)
***
İnternet sayfalarında birkaç cılız tepki ile görevini yaptığını zannedenler hariç, Karasu sahillerinin yok olmasına seyirci kalmıştı Karasu’da, adı kaymakam, belediye başkanı ya da
STK denilen sivil toplum örgütleri.
***
Acaba diyorum… Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinde, 300 sene evvel, bugünkü Küçükboğaz gölü kıyısındaki Karasu Köyü’nün olduğu yerde kurulduğundan bahsettiği Karasu tarihindeki acı bir anekdot, bugün de sürüyor düşüncesinden alamıyorum kendimi 70 yıllık bir Karasulu olarak.
***
Hani, pejmürde, üst baş ile kahvehaneye gelen bir kişinin, orada bulunanlardan, çok acıktığını söyleyerek yemek istemesi ve sonrasında da yorgunluğu sebebiyle, bir gecelik misafir edilmesi teklifine, orada oturanlarca, dayak atılmaya kalkışması ile, o kişinin, oradan uzaklaşırken “Allah belanızı versin” dedikten sonra, gölün üzerinden kendisini kaybetmesinden sonra, köyde baş gösteren sıtma hastalığı sebebiyle, halkın helak olması gibi rivayeti, acaba bugün de, Sakarya Nehri, Küçükboğaz Gölü ve Karadeniz sahillerinin yandaşlara yağma ve talanına itiraz eden ve bu yağmacıları kollayan devlet yetkililerince susturulup senelerdir (sırf bu itirazları sebeplerle susmaması sebebiyle) cezaevlerine çile çeken ve çekmeye de devam eden bir Karasu Sevdalısı Turhan Pişkin’in bedduası mı bugünkü başı beladan kurtulmayan kimliğini kaybetmiş Karasu ile karşı karşıya kaldık diye düşünmeden yapamıyorum.
***
Tek çıkar yol; Kaymakam ve Belediye Başkanlığı ya da bir STK’nın düzenleyeceği sempozyumla, Karasu’ya davet edilecek, bu işte ehil üniversitelerin profesörlerinden alınacak önlemler çare olabilir.
***
Kaymakam ve Belediye Başkanını acilen göreve çağırıyor “Karadeniz Karasu’yu yutuyor” feryadına kulak kabartmalarını, ömrünü bu duyarlılıklara adamış kişi olarak talep ediyorum. Sevgili okurlar; ya siz?