Kaderimizi verdik elinize
Rahmetli babam, “Kaderini başkasının eline bırakan geleceğinden bir şey ummasın” derdi. Biz Karasulular Karasu’nun kaderi konusunda söz sahibi miyiz? Kendi ilçemizin kaderinin nasıl şekilleneceği konusunda hangimiz söz sahibiyiz?
Mesela Karasu’ya gelmesini beklediğimiz demiryolu konusunda ne yaptık? Bırakın fikri, bilgi sahibi bile değiliz. “Yapılınca görürsünüz” diyorlar. Yapılmıyor, biz gene görüyoruz.
İlçeye kurulması planlanan savunma sanayi arazisi konusunda da aynı durumdayız. Ne fikrimiz alındı ne bilgi verildi.
Karasu’da zamanında OSB aylarca tartışıldı. Şehrin ortasında mı olur, kıyısında mı kalır diye kafalar yoruldu. Gündem oldu. OSB’nin oraya kurulması ya da başka yere alınması konusunda fikrimiz de vardı, bilgimiz de. Sonuçta doğru da olsa yanlış da olsa bu ilçede bazı kişiler OSB’nin oraya kurulması gerektiğini savunmuştu. Bu kişilerin görüşleri de baskın geldi. Yani OSB’nin oraya kurulması konusunda Karasulular karar almış oldu.
Yine hastane ve üniversitenin kurulması konusunda insanlar tartıştı. Doğru veya yanlış karar aldı.
Ancak yine insanların fikrini almadan tersane kuruldu. Karasu’da yaşayanlar tersane kurulacağını ancak “öğrenebildi.” Olumlu görüş ya da farklı bir fikir sunma imkanı verilmedi. Tersane de battı.
Biz kaderimizi başkalarının eline bırakmaya alıştık nasıl olduysa. Hani bir türküde “Ben ne bilem beyim, böyükler bilir” diyordu. Biz kendi bilmemiz gereken şeyleri “böyüklere” bıraktığımız günden bu yana belimizi doğrultamıyoruz.
Asi olalım, anarşi çıkaralım demiyorum.
“Semer yapılırken eşeğin fikri değil ölçüsü alınır” derler.
Karasu’ya her gelen elinde mezura ile geziyor.
Biz fikri alınacak insan olmayı hak ediyoruz, ölçüsü alınacak eşek değil…
ÇIKTIĞINIZ VİTESTE
Karasu’da kangren olmuş sorunlar var. “Bunların başında ne var” diye soracak olsanız ben size elli kere “Diyalog” derim.
Bir kurumun başındaki kişi zaman zaman kuralları uygularken acımasız olmak durumunda kalabilir. Ancak bu acımasızlık kişisel boyut kazanmamalı.
Hazreti Ali bir savaş esnasında kafiri tam öldürecekken kafir birden Hz Ali’nin yüzüne tükürür. Hazreti Ali tam bu esnada kılıcını indirir ve “Seni az önce Müslüman olmadığın için öldürecektim. Ancak şimdi nefsim için öldürmüş olabilirim. Onun için seni öldürmeyeceğim” demiş.
Adalet terazisini elinde tutan heykelin gözleri neden kapalıdır? Çünkü kimin hakkında karar verdiğini görmemesi gerekir. Karar verdiğiniz kişi değil karar verdiğiniz olay mühimdir.
Hepimiz bu toplumda yaşıyoruz. Özellikle yerel yönetimde görev alan arkadaşlar dün de bu toplumda yaşıyorlardı. Haliyle geçmişten getirdikleri nefsi hırsları olması gayet normaldir.
Ancak unutulmaması gerekir ki görev süreniz tamamlandıktan sonra da bu toplumda yaşamaya devam edeceğiz.
Hani rampalarda yazar ya “Çıktığınız viteste ininiz” diye. Tam da o mantık işte. Çıktığınız viteste inmezseniz rampanın sonunda durmakta zorlanabilirsiniz.
Onun için işin başında bulunan arkadaşlara bir kez daha (dinlemeyeceklerini bilsem de bir kez daha) diyalogdan kopmadan, geldikleri yeri unutmadan ve gidecekleri yeri hesap ederek karar almalarını salık veriyorum.
Aldığınız kararları neden aldığınızı ve ne şekilde uygulayacağınızı insanlara anlatmak zorundasınız. “Biz işimizi yaparız, gerisine bakmayız” deme şansınız yok. Hele “Gönül belediyeciliği” sloganı ile yola çıktıysanız yaptığınız her şeyi daha derinlemesine anlatmak zorundasınız.
Ama yine de siz bilirsiniz tabi…
TEMİZLİK İŞÇİSİ İLE İLGİLİ YAPILAN AÇIKLAMA
Bilmeyenler için olayı kısa özet geçeyim. Serkan Akpınar Karasu Asfalt Şantiyesi önünden gece yarısı geçerken bir temizlik işçisinin yolda araçlara el ettiğini görüyor. Aracına aldığı kişiye neden bu şekilde eve gitmeye çalıştığını soruyor. İşçi de kendisinin şantiyeye bırakıldığını, eve kendi imkanları ile gitmesinin istendiğini söylüyor. Serkan Akpınar da durumu videoya çekiyor ve karda kıyamette işçilerin eve bırakılması gerektiğini ifade ediyor.
Arkasından Karasu Belediye Başkan Yardımcısı Hüdaverdi Ağun imzası ile bir yanıt yayınlanıyor. Ağun özetle, “Biz işçimizi kimseye malzeme ettirmeyiz” diyor.
Ettirmeyin tabi de…
İşçinin soğukta araba beklediği gerçeği ortada. Durum açıklamada izah edilmemiş de, iddiaya göre işçi günlük mesaisini tamamlamış. Ardından şantiyeye bırakılmış. Araç çöpleri döktükten sonra temizlik işçilerini zaten evlerine bırakıyormuş. Yani işçi acele etmiş.
Şimdi kendimizi işçinin yerine koyalım. Soğukta saatlerce çalışmak zorunda kalmışsınız. Sonrasında sizi şantiyeye bırakmışlar. Orada ısınma imkanı olsa dahi evinize bir an önce gitmek istersiniz. Temizlenip, dinlenmek için can atarsınız.
Çöp aracı önce temizlik işçilerini evlerine bıraksa sonra çöpleri dökmeye gitse aslında çok daha iyi olmaz mı?
Yani çöpe değil de çöpçüye öncelik verilse…
İşçimizi elbette kimseye yedirmeyelim. Ama ekmek parası için kar kış kıyamet demeden çalışan insanlarımızın biraz daha değer bulması gerekmez mi?
Ben “art niyetlisiniz” demiyorum. Kesinlikle değilsiniz. Ama bu konuyu ihmal ettiğinizi üzülerek görüyorum.
Siz de keşke “Bu konuyu gözden kaçırmışız” deme olgunluğunu gösterseydiniz. Sizin her kusurunuzu gösteren kişiye karşı savunma geliştirmeniz size celseyi kazandırır ama davayı kaybettirir.
Naçizane arkadaş tavsiyesi sayın bunu da…