Köşe Yazıları

İmparatorlar da gider

 

Burası Türkiye. Siyaseti ile sporu ile ekonomisi ile günlük, anlık gündem oluşması ile enteresan bir ülke. Hep yazıyorum, çiziyorum. Siyasette ve futbolda vefa yoktur aramayın diye… Keşke tersini yazabilseydim ama bir türlü olmadı galiba da olmayacak…

Siyasette ve futbol da eskiden de öyle idi ama hiç bu kadar sıradanlaşmamış ve yabancı kültürlerin etkisi altında hiç bu kadar kalmamıştı.

Batı’yı ya da diğer Avrupa ülkelerini övmüş gibi olmayayım, ya da beni yabancı hayranı sananların önüne geçmek için hemen belirteyim. Ben bir Türk milliyetçisiyim ve vatanıma, milletime, bayrağıma son derece bağlıyım. Ama gerçekleri de söylemek ve yazmak zorundayım.

Batı medeniyetinin ne kadar iyi yönü varsa almamışız, ne kadar kötü tarafı varsa hep baş üstü yapmışız.

Her alanda bu böyle.

Konumuz spor ve futbol olunca elbette bir spor uzmanı olarak iki kelam etme hakkımız var.

Futbol ve spor konusunda Avrupa’nın tekniğini, çalışma sistemini, uygulama biçimini, disiplinini ve üretkenliğini kesinlikle almamışız. Fakat onlara benzemek için hep taklit etme tarafını benimsemişiz ve o yüzdendir ki kendimize has bir futbol oyun karakterimiz oluşmamış.

Tabi ki taklit etmekten ve benzemeye çalışmaktan başka bir şey yapmamışız, hatta onu bile tam yapamamışız. Kör, topal bir şekilde bir şeyler yapmışız hep.

Ve tabi ki bu durum Türk futboluna hiç bir şey kazandırmamış.

Prensiplerimiz olmadığından, çalışma ve iş üretme kültürümüzde bu yüzden gelişme gösterememiş, anlık, günlük, maçlık kazanımlarla günü kurtarmanın peşine düşmüşüz.

İşte bu yüzdendir ki futbolun kapitalist yüzü bizim ülkemizde, adeta bir yetişmiş elemanı harcama, ezme ve yok etme çarkına ve sanatına dönüşmüş durumda.

Futbol liglerimizin ilk yarısında sadece süper ligimizde 15 teknik adam gönderilmiş ve adına da “kan değişikliği” gibi bir saçma-sapan düşünceyle hareket edilerek antrenör kıyımı yapılmıştır.

Ne kıta Avrupası’nda nede dünyada bu kadar teknik adam kıyımı yapılan başka bir ülke yoktur.

Ve ülkemizde geçtiğimiz hafta içinde Altay’dan Mustafa Denizli ve Galatasaray Teknik Direktörü Fatih Terim de gönderildi. Ve bize de şunu demek düştü. Amiyane deyimle “İmparatorlarda gönderilir”… aslında bana sorarsanız çok geç bile kaldılar.

Ve tabi ki işin bir başka boyutu ise ona ve diğer gönderilen teknik adamlara yapılan vefasızlık…

Basit bir örnek vereyim değerli okuyucular.

Galatasaray Kulüp Başkanı seçilen Sayın Burak Elmas, Fatih Terim olmadan seçimi kesinlikle kazanamazdı.

Yeni bir yapılanma içine giren Galatasaray’da seçimi kazandıran birinci vaat şuydu. Yeniden yapılanma 3 yıllık plan. Tabi ki Fatih Hoca’nın önerisi idi ve kabul gördü. Ama Galatasaray kulübünün bu yapılanmaya giderken lig sıralamasında bu kadar gerilere düşeceği öngörülememişti. Her ne kadar Avrupa kupalarında bu sezonki başarılı çizgisi olsa da ligdeki performansı çok düşük kaldı ve daha ilk yarıda şampiyonluk yarışından koptu Galatasaray.

Bu ligdeki başarısızlık kesin gibiydi ve bunu Kulüp Başkanı Hoca ve yöneticiler biliyorlardı.

Yani bile bile seçim kazandıran ve yeniden yapılanmanın fikir babası Fatih Hoca’nın arkasında durmadılar.

Bu yeniden yapılanmanın düzelmesi ve oturması için bir kaç yıla ihtiyaç vardı. Ama ortada bir plansızlık varsa bunun bir sorumlusu da Fatih Terim’dir. Fakat tek suçlu o değildir.

Bu başarısızlığı kime ve nasıl anlatacaklardı? Anlatamadılar da. O yüzden İmparator Fatih Terim’de gitti.

 

Alelacele dışardan ve içerden seçilen ve transfer edilen oyuncuların çoğu tutmadı.

Yeniden Rumen futbolculara yönelmek geçmişte olduğu gibi başarıyı onların getireceğini düşünmek tam bir fiyaskoyla sonuçlandı.

İşin gerçeği ise şu; dünyada ve ülkemizde de Terim gibi Ferguson gibi (tek adamlık) teknik direktörlerin nesli tükendi. Teknik adamlık, artık bir ekip oluşturma ve bu ekibi yönetebilme yeteneği bütün dünyada çalışma prensibi olarak belirleniyor ve bu sistem oturdu da.

Geçmiş yıllarda Fatih Terim’in Milan’da tutunamamasının tek sebebi değil ama bir sebebi de burada gizliydi. Bugün değişen futbolda artık tek sorumluluk diye bir kavrama yer yok.

Ve önceden görüşülmüş, anlaşılmış yeni teknik adam olan Dominic Torrent’in başarılı olup olmayacağı başarının ne olduğuna, en azından şimdilik falcılık yeteneğine bağlı. Ülkemizin sunduğu çalışma ortamları ortada.

Futbol, sonucu en kestirilemeyecek oyundur. Bekleyip, görüp, anlayıp sonra eleştireceğiz.

Umarım ve dilerim ki yeni hoca ülke futboluna renk katar da gözümüz oyun görür diye düşünüyorum ama yanılacağımı adım gibi biliyorum…

Velhasıl kelam teknik adam harcama çarkı acımasız bir şekilde dönüyor. Son olarak Mustafa Denizli ve İmparatorda gitti. Eee koskoca imparator da gittikten sonra diğer teknik adamlara tavsiyemdir benim! Koltuğum çok sağlamda diye düşünmeyin derim…

Burası Türkiye en erken işe gelen yeni müdür, şef ya da teknik direktör oluyor. Bence erken kalkmayı prensip edinmekte fayda var! Selam ve dua ile…