İki arada bir derede
Bilim Kurulu önerisi ve Cumhurbaşkanlığı kararı ile kovid-19 pandemisiyle mücadele kapsamında kademeli normalleşme için artık “yerinde karar” dönemine girdik.
Anlayacağınız şekilde “Yerinde karar” dönemi Valinin başkanlığında İl Hıfzıssıhha Kurulu’nun kovid-19 pandemisinin seyrine göre sosyal yaşamın idaresine karar verilmesidir.
Yerinde karar dönemi kapsamında, iller verilere göre 4 gruba ayrılıyor.
Şöyle ki: 100 binlik oran baz alınarak;
– 100 binde 10’un altında vaka görülen iller “düşük riskli”
– 100 binde 11-35 arası vaka olan iller “orta riskli”
– 100 binde 36-100 arası vaka olan illerin “yüksek riskli”
– 100 binde 100’ün üstünde vaka görülen iller ise “çok yüksek riskli” kategoride yer alacak.
Verilere göre, illerdeki kısıtlamalar azaltılacak veya artırılacak.
Kademeli normalleşmede 5 kriter göz önüne alınacak.
1- Şehirdeki hastanelerin yatak, yoğun bakım, solunum cihazı kapasitesi ve doluluk oranı,
2- İllerin 100 bin kişide görülen vaka sayıları oranı,
3- İllerde koronavirüs testi yapılan kişi sayısı,
4- Salgının son 10-14 günlük zaman dilimindeki seyri,
5- Yaş ve demografik durum çerçevesinde şehirde kaç kişinin aşılandığı.
Diyebilirsiniz ki bu kriterlerin sorumluluğunu vatandaş mı taşıyacak, yoksa devlet mi? Burada devletin yerine getirmesi gereken sorumluluk olduğu gibi vatandaşın da sorumluluğu bulunuyor.
Örneğin; hastanelerin yatak, yoğun bakım, solunum cihazı kapasitesi; test yapımında artış olanağı ve aşılanan kişi sayısı devletin olanakları çerçevesinde sorumluluk alanına giriyor. Diğer etkenler vatandaş sorumluluğunu taşıyor.
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca diyor ki;
“Aşılamada ilk aşamanın sonuna yaklaştık. Tedarik ve planlamada sorunumuz yok. Kendi aşımıza sahip olmak bu süreçte daha güvenli olacak. Aşı olduğumuz gün koruma başlamıyor. Nüfusun yüzde 60’ını tamamlamadan güvenli olamayız. Aşı tedarikinde aksaklık yaşanabilir ve program kesintilere uğrayabilir. Bunu yaşamamanın tek yolu kendi aşımızı üretmektir. Aşı olduğumuz gün koruma başlamıyor. İkinci doz aşıyı olup üzerinden 14 gün geçtikten sonra aşılanmış oluyoruz. Yani ilk aşı olduğumuz günden 42 gün sonra. Bu 42 gün kendimizi daha iyi korumak zorundayız. Her geçen gün sayısı artan mutasyonlu virüsü de dikkate almalıyız. Vaka sayılarındaki artış bazı illerimizin diğerlerinden daha geç normalleşme sürecine geçmesine neden olabilecek.”
Tam da burada bir tespitimi belirtmek istiyorum.
Biliyorsunuz ilkokullar ile 8 ve 12’nci sınıflarda yüz yüze eğitim köy ve kırsal mahallelerde 22 Şubat tarihinde başlatılmıştı. 1 Mart tarihinde başlatılacağı açıklanan bu uygulama bütün il ve ilçe merkezlerinde 2 Mart itibariyle başlatılmasına karar verildi. Ancak ilkokullar için tüm illerde yüz yüze eğitim yapılmasına karar verilirken ortaokul ve lise düzeylerinde eğitimin düşük ve orta riskli illerde yapılmasına izin verilecek. Bu uygulamalar İl Valiliği tarafından haftalık verilere göre yeniden güncellenecek. Ancak Sağlık Bakanı Koca’nın dikkat çektiği gibi ilk aşı olduktan 42 gün sonra koruma başlıyor. Yani antikor oluşabiliyor. Madem böyleyse öğretmenlerin eğitim verdiği sürede hem kendileri hem de öğrenciler risk altında olmuyor mu? Kaldı ki yüz yüze eğitim başlamış olmasına rağmen henüz aşıları yapılmamış öğretmenlerin olduğu belirtiliyor.
Bir diğer sorun, yaklaşık 1 yıldan bu yana kapalı durumda bulunan bazı küçük esnafların durumudur. Her ne kadar devlet bunlarla ilgili yardımlar yapıyorsa da bunun çok yetersiz olduğu biliniyor. Artık dayanacak güçleri kalmadı.
Pazartesi günü bunlarla ilgili bazı kararlar alındı ama “yerinde karar” uygulaması nedeniyle durumları her an değişebilecek. Düşünsenize belirli kısıtlama ve önlemler alınmak şartıyla açılmasına izin verilen lokanta, kafe, kahvehane ve benzerleri gibi esnaflar artan vakalara bağlı olarak 7 gün sonra yeniden kapanmış olsun. Siz olsanız ne yaparsanız?
İşte bu nedenlerden dolayı neresinden bakarsan bak, bu virüs tamamen ortadan kalkana veya toplumun yüzde 60-70’inde bağışıklık oluşana kadar “iki arada bir derede” yaşam devam edecek. İnşallah hayırlısı olur!