Köşe Yazıları

Herkes hazır olsun

 

Dogmatik düşüncelerle ortodoks politikaların verimli olamayacağı gibi, Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin yılın başında uygulamaya koyduğu “heterodoks” politikaların da verimli olduğunu söylemek çok zor.

Bildiğiniz gibi;

21 Aralık tarihinde dolar karşısında aşırı düşen TL’yi korumak istemiyle, Heterodoks politika içinde yer alan Kur Korumalı Mevduat (KKM) uygulamasına bakıldığında çok da yararlı olmadığı görünüyor. O gün 11,40 TL seviyesinde yapılan sözleşme 6,5 aylık sürede 7 TL gibi büyük bir değer kaybı yaşadı. Üstelik bu kaybın Hazineye faturası da (pazartesi günü açıklanan veriye göre) toplamda 60,6 milyar liraya ulaştı. Yılsonuna kadar muhtemelen 100 milyar lirayı bulacağı belirtiliyor. Bunun bedelini kim ödüyor? Elbette milletçe ödüyoruz!

Heterodoks Politika” çoğu kişinin ilk kez tanık olduğu bir kavram.

Ben buna “Kaygan Politika- Dönek Politika” diyorum.

Bilindiği üzere faiz, kur ve enflasyon sarmalında toplumu en çok etkileyen sorun enflasyondur.

Enflasyon demek halk diliyle “Hayat Pahalılığı” demektir. Gerçi Sayın Cumhurbaşkanı 6 Haziran kabine toplantısı sonrası “Ülkemizde teknik olarak enflasyon değil, hayat pahalılığı sorunu var” dedi.

Buna göre hayatın pahalı olması ile enflasyonun artması arasında bir bağlantı olmadığı anlaşılıyor.

Ekonomi uzmanlarına göre, alım gücünün düştüğü bir ortamda üretilen maddelerin yetersizliğine bağlı arz-talep korelasyonu fiyat artışını tetikler ve buna da “Enflasyon” denir.

Neyse geçelim!

Türkiye son 50 yılını enflasyon mücadelesiyle geçirmiştir. Bu süreçte başarılı olunan aylar parmakla sayılacak kadar azdır.

Bu sorunun çözümü hele ki; önümüzdeki yılsonuna kadar mümkün değildir, çünkü seçim politikası buna müsaade etmez.

Kaldı ki…

2021 enflasyonu beklentileri aşarak yüzde 36,08 oldu.

Yeni yılın ilk ayında Ocak enflasyonu aylık yüzde 11,1 artarken, yıllık olarak bu oran yüzde 48,68’a çıktı.

Şubat’ta aylık yüzde 4,81 artarken yıllık yüzde 54,44’e yükseldi.

Mart’ta aylık 5,46’ya, yıllık olarak yüzde 61,14’e çıktı.

Enflasyon canavarı Nisan ayında da yükselmeyi sürdürdü. TÜFE aylık yüzde 7,25 oranında artarken, yıllık yüzde 69,97 düzeyinde gerçekleşti.

Mayıs ayında TÜFE aylık bazda 2,98’e gerilemesine rağmen yıllık enflasyon yüzde 73,50’yle rekoru yükseltti.

Haziran ayında da ivme devam etti. Aylık enflasyon yüzde 4,20 olurken yıllık yüzde 64,42’ye geriledi.

Temmuz enflasyonu aylık olarak beklentilerin altında yüzde 2,37 artarken, yıllık bazda yüzde 79,60’la 24 yılın rekorunu gördü.

“Dikkat edilirse enflasyon sürekli artış eğilimi gösteriyor.”

Önümüzdeki aylarda enflasyonist baskının giderek artarak yıl sonunu yüzde 70-80 aralığında kapatması öngörülüyor.

***

Ben buradan konuyu işsizliğe getirmek istiyorum. Çünkü enflasyon demek aynı zamanda işsizlik demektir.

Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan, 3 Ocak tarihinde Kabine toplantısı sonrası yaptığı açıklamada “Son 12 aydaki çalışan sayısını koruyup meslek lisesi veya üniversite mezununu en az 12 ay istihdam taahhüdünde bulunanlara 100 bin lira destek veriyoruz.” demişti.

Peki, bu tuttu mu?

10 Mart tarihinde açıklanan Şubat ayı işsizlik verilerine bakıldığında bunun çok da yararlı olduğunu göremiyoruz.

TÜİK İşgücü İstatistikleri, 2021 verilerine göre, 15 ve daha yukarı yaştaki kişilerde işsiz sayısı 2021 yılında bir önceki yıla göre 121 bin kişi azalarak 3 milyon 919 bin kişi oldu. İşsizlik oranı yüzde 12 seviyesiyle OECD ülkeleri arasında en yüksek oranda bulunuyor.

“İşsizlik en çok gençleri vuruyor.”

15-24 yaş grubunu kapsayan genç nüfusta işsizlik oranı 2021 yılında yüzde 22,6 oldu. Bu yaş grubunda işsizlik oranı; erkeklerde yüzde 19,4, kadınlarda ise yüzde 28,7 olarak belirlendi.

İşsizliğin en çarpıcı yanı üniversiteli gençlerin sayısının giderek artmasıdır.

Diplomalı işsiz dediğimiz bu kesimde erkeklerde yüzde 20, kadınlarda yüzde 42 ile genel olarak Türkiye’deki gençlerin ve buna bağlantılı ekonomik durumunu ortaya koyuyor.

Hükümet çeşitli çabalar göstermiyor değil. Ancak; bu tür palyatif tedbirler işsizliği azaltmaz. Kalıcı çözümler üretmek gerekiyor. Bunun da yolu düşük faiz, düşük kur ve yatırımların artırılmasıdır.

Bakınız, 3 Ağustos tarihinde

Ticaret Bakanlığı’nın açıkladığı verilere göre 2022 yılı Temmuz ayında geçen yılın aynı ayına göre; ihracat yüzde 13,4 oranında artışla 18 milyar 550 milyon dolar olurken, (buraya dikkat) ithalat yüzde 40,8 oranında artışla 29 milyar 132 milyon dolar oldu. “Hükümetin sayın yetkilileri genellikle ihracat rekoru kırıldığından bahsederken ithalatın daha fazla olduğuna değinmez.”

2022 yılı Ocak-Temmuz döneminde ise geçen yılın aynı dönemine göre, ihracat yüzde 19,1 oranında artışla 144 milyar 417 milyon dolar, ithalat yüzde 40,7 oranında artışla 206 milyar 399 milyon dolar olurken ihracatın ithalatı karşılama oranı 15,4 puan azalarak yüzde 63,7 olarak gerçekleşti.

Dış ticaret açığı 2022 Temmuz’da yüzde 144,5 artarak 10,6 milyar dolara yükseldi.

“Bu veriler bize neyi gösteriyor? Elbette işsizliğin devam edeceğini!”

Peki, bu açığın kapatılması ve cari fazla vermemiz şimdilik mümkün mü?  Seçime kadar mümkün görünmüyor. Seçimden sonrası da yeni bir yönetim anlayışının uluslararası yatırımcıların güvenine bağlı.

İşsizliğin bir önemli nedeni de Stagflasyon’dur. Bu terimi toplumun büyük çoğunluğu bilmez.”

Açarsak kısaca, “Bir ekonomide durgunluk ve işsizlik yaşanırken enflasyonun artmasıdır.”

Genel olarak işsizlik ve enflasyon arasında ters bir (korelasyon) ilişki bulunmaktadır, işsizlik yükseldiğinde enflasyonun düşmesi, işsizlik düştüğünde ise enflasyonun yükselmesi beklenmelidir.

“İşsizlik oranı enflasyonu yüksek olan ülkelerde düşürülmesi mümkün değildir.” Çünkü büyümenin lokomotifi düşük enflasyondur. Yüksek enflasyon ile yüksek büyümeyi gerçekleştirmek olanaksızdır.

“İşsizlik fakirliği, fakirlik sadakati getirir.”

Böyle durumlarda aklıma hep Sovyet lideri Stalin’in “tavuk” hikayesi gelir. Fazla uzatmak istemediğim için bu hikâyeyi bilmeyenlerin öğrenmesini tavsiye ediyorum.

“Sonuç olarak; 2001’i getiren yıkıntıların ayak seslerini duyar gibiyim. Herkes hazır olsun!”