Her şey bizim elimizde
Malum olduğu üzere son iki üç haftadır Kocaali’nin, hatta sadece Kocaali’nin değil bölgenin ve tüm Sakarya’nın en fazla konuşulan konusu il genelinde kurulması planlanan organize sanayi bölgeleri. Aslına bakacak olursak o kadar çok dallanıp budaklandırıldı ki ne zaman nereden ne çıkacağını tahmin edemez olduk. Bir gün olumlu bir gelişme oluyor ertesi gün daha iyisini beklerken bir bakıyorsunuz işler arap saçına dönmüş. Ve biz yakın geçmişte bunun en güzel örneğini gördük. Şimdilerde yine bu teknoloji osb meslesi ile aynı döngü içerisindeyiz. Ancak baştan peşin peşin söyleyeyim bu kez eskisine göre çok daha sağlam, daha akılcı ve sindirerek gidiyoruz ve bu gelecek için ümit veriyor, mutlu ediyor.
Öncelikle bir şeyin yanında veya karşısında durmak için ne istendiğinin bilinmesi gerekir. Biz artık ne istediğimizi ve ne istemediğimizi eskiye nazaran daha net bir şekilde biliyoruz. Bunun imzasını da geçtiğimiz Perşembe günü attık.
Konunun detayını bilmeyenler için kısa bir özet çıkarmak istiyorum. Geçtiğimiz Perşembe günü komisyonun hazırladığı bir program düzenlendi. Malum salgın şartlarından dolayı katılım belirli oranda sınırlıydı. Siyasi parti ilçe başkanları, sivil toplum kuruluşu temsilcileri ve bu işi önemseyen takip eden sınırlı sayıda kişi katıldı. Konuşmacı olarak da davet üzerine Sakarya 1. Organize Sanayi Bölgesi Müdürü Ahmet Çubuk katıldı. Sayın müdür oldukça iyi hazırlanmış ve detaylar konusunda nelere vurgu yapılması gerektiğini özellikle not almış. Ancak katılımcıların beklentisi ile konu arasında biraz fark vardı. Zira katılımcılar olarak biz, Kocaali’ye kurulmak istenen organize sanayi bölgesinin içeriğinde ne var diye merak ediyorduk. Ancak Çubuk, organize sanayi bölgesinin hazırlanışı, kuruluşu ve işleyişe başlaması gibi daha teknik konular üzerinde durdu.
Burada bizimle ilgili önemli kısım bu tür sanayi bölgelerinin içinde doğaya zarar veren sektörler olup olmamasıydı ki kimya, metal v.s. gibi diğer projelerde olduğu gibi teknoloji osblerde de doğaya zarar verebilecek fabrikalar olabiliyor. Ancak bir organize sanayi bölgesinin nereye ne zaman ve nasıl kurulabileceği her şeyden önce yasayla kanunla ve mevzuatla düzenleniyor. Özeti şu, herkes her istediği yere kafasına göre osb kuramıyor. Yerleşim yerlerine çok yakın bölgelere, nitelikli tarım alanları, turizm bölgeleri, sit alanları gibi yerlere osb kurulması mevzuatla ya düzenlenip sınırlandırılmış ya da tamamıyla kısıtlanmış. Bu, doğayı ve toplumu korumak için alının birinci önleyici tedbir. İkincisi ise bölge halkının inisiyatifinde. Proje somutlaşacağı zaman bölge halkı osbyi resmi olarak kuruyor ve asıl proje burada şekilleniyor. Kurulacak osbnin içeriğindeki mevzuattan arta kalan kısımlar kuruluş yönetimi tarafından belirleniyor. Nereye kurulacağı, hangi sektör üzerine faaliyet yürüteceği, içeriğindeki fabrikaların çalışma şartları, üretim alanları, hangi tür fabrikaların kurulup kurulamayacağı gibi birçok teknik detay tüzüğe yazılıyor ve bu tüzük tasdiklenip resmi olarak uygulanabilir hale getiriliyor. Kısacası bölge halkının istemediği, doğaya ve insana zarar verecek herhangi bir yatırım yapılamıyor. Bu kısım oldukça önemli. Zira bu bölge halkının, yer seçiminden üretilen ürünün atığının nasıl yok edileceğine kadar hemen her konuda etkili olduğu anlamına geliyor.
Gelelim işin diğer kısmına. Sayın Çubuk diyor ki, bu tür projeler içeriği iyi okunup kuralı kaidesi hukuki olarak güvence altına alınırsa yapıldıkları yerler için büyük fırsattır. Şayet Kocaali’ye gerçek anlamda bir teknoloji osb kurulacak olursa bu bölgeyi ayağa kaldırır. Ama bu bütünüyle sizin elinizde, işinizi şansa bırakmayın. Ne fırsatı kaçırın ne de doğanıza zarar verin.
Orada herkesin hemfikir olduğu ve buluştuğu bir ortak payda olduğunu da tescilledik. Hatta fındık ihtisas, gıda organize gibi bazı öneriler bile oldu. Hepimiz Kocaali’ye, insana ve doğaya zararı olmayacak yatırımların gelmesini istiyoruz. Karşı durduğumuz tek nokta zarar verebilecek olanların gelmesi ihtimali. Ve söylediğimiz tek cümle “Zararlı olan gelmesin”. Eyvallah tamam. Zararlı olan gelmesin ama bu çok genel bir tabir ve asıl sıkıntının nedeni de bence bu. Çünkü biz sadece bunu lafta dillendiriyoruz.
Bundan sonrası için şahsi düşüncem şu ki bu işi kağıda dökelim. Elimizde iktidarıyla muhalefetiyle, stksıyla hazır kurulmuş bir komisyon var, yeni olmasına rağmen bence iyi çalışıyor. Hem komisyon bütünüyle, hem de komisyon içindeki gruplar kendi bünyelerinde program düzenleyip ziyaretler gerçekleştiriyorlar, ciddi bir şekilde çalışıyorlar. Bence artık yapılması gereken şu. Şu yasaklar bittiğinde oturup herkes elindeki verileri masaya dökmeli. Ve bölge halkı olarak yapılmasını istediklerimiz ve istemediklerimiz madde madde kağıda dökülmeli. Evet bu tür büyük projelerde Kocaali’nin adının geçiyor olması çok güzel, bizler için de fırsat ama yatırımcı için de öyle. Liman, yol, tren yolu gibi ulaşım projeleri yatırımcıyı buraya gelmek konusunda cezbediyor. Öncü kuruluşlar da Sakarya’nın bu pastadan pay alması için gayret sarf ediyor. İşte biz, şartların böyle olgunlaşmaya başladığı bir dönemde işi yazıya döküp gerekirse daha yasal ve hukuki kıstaslara uygun bir zemine oturtabilirsek bu işi kopartırız. Kimseyi kırmadan, kimseyi suçlamadan, ortalığı birbirine katmadan, ne istediğimizi bilerek ve soğuk kanlı bir şekilde halledebileceğimizi, geçtiğimiz Perşembe günü gösterdik. Bundan sonra yapılması gereken, buluştuğumuz ortak paydayı, birlik ve beraberliği koruyarak, şahsi ve siyasi çekişmeleri bir kenara bırakıp Kocaali’mizin çocuklarının geleceğini güvence altına almak için samimi bir şekilde gayret göstermek. Sağlıkla kalın…