Gönlüm yaralı
Evet… 1 Temmuz günü, Karasu Atatürk meydanında, 23 yıl gibi uzun yılların özlemi olan “Karasu’nun Yaşayan Değerleri” projesini ince eleyip, sık dokuduktan sonra (Belediyenin de katkılarıyla) kamuoyuyla, halkın da büyük beğenisiyle paylaşmıştım ama (seçici) komisyon olarak; ortaya konan, “Sanatçılar” (ülke çapında), “Sporcular” (milli), “Bürokratlar” (Vali ya da İl Emniyet Müdürü) “Doktorlar” (Profesör ya da doçent) gibi özellikler taşıması koşullarıyla belirlenmesine rağmen yine de bazı eksiklerimiz olmuştu…
***
O eksikler ile yan yana geldiğimde, adeta yüreğim burkuluyor, üzülüyor, kahroluyorum…
***
Bunlardan bir kaçını, sizlerle paylaşmak isterim… 1 Temmuz programından sonra kendileriyle daha yakın diyalog imkanı bulduğum profesöründen, sporcusuna, bürokratından, sanatçısına, bütün “Değerlerimizin” Karasu için, konumuzla ilgili yapılacak “tüm projelerinize katkı vermeye hazırız” sözü, beni daha da heyecanlandırmış, yazın milyona varan nüfus ve kurulmuş yada kurulacak mega sanayi potansiyellerine rağmen, Karasuspor
neden yerlerde sürünüyor mevzusunu konuşmak üzere, Karasu’nun ilk profesyonel futbolcusu olarak, Trabzonspor A kadrosunda devamlı olarak oynamış, daha sonra yerleştiği İzmir’de, çeşitli takımlarda top oynayarak İzmir’in sevgilisi olmuş, önce Buca, daha sonra İngiltere ve İtalya’da top koşturan Çağlar Söyüncü, Cengiz Ünder gibi dünya çapında futbolcu fabrikası Altınordu’nun genel koordinatörlüğünü yapmış, (Benim ahlakıyla çok sevdiğim) Zeki Çakır’ı çağırdım yine Atatürk meydanına…
***
Bir yandan çaylarımızı yudumlarken, diğer yandan hemen üzerimizde sallanan fotoğraflarıyla “Karasu’nun Yaşayan Değerleri” etkinliğini nasıl bulduğunu sorduğumda, yüz ifadesi birdenbire değişti…
***
“Çok kırıldım… Ben de, Karasu’nun ilk profesyonel futbolcusu olarak, o tabloda yer almalıydım… Ama merak etme, bu kırgınlığımı (sana olan saygımdan) kimseyle de paylaşmadım, paylaşmam da” deyince, o kadar üzüldüm, o kadar kahroldum ki…
***
Dünya liglerine futbolcu ihraç eden Altınordu gibi yapının başındaki bu değerimiz, (sadece milli olmadığı gerekçesiyle) nasıl olur da, bu “Değerler” arasında olmazdı…
***
Çok üzülmüştüm ama Zeki’nin olgun tavrı ve KARASUSPOR için paçalarını sıvama heyecanı, bir parça üzüntümü hafifletti…
***
Bu sebeple, abisi (Büyük Kaptan) Mustafa Çakır gibi gönülden Karasusporlu “Zeki Çakır” Karasu’nun her zaman “Değeri” olarak, tıpkı “Kader Çetin”, “Hakan Keleş”, “Hasan Babahasan” gibi gönüllerde yaşıyor ve yaşayacaktır da…
***
Geçen hafta, kitapçıda otururken, içeri her zaman ki öz güveni, sevecenliği ve gülen yüzüyle içeri giren “Erdal Bıçakçı” Karasu’daki gençlik çağlarından, lisedeki öğretmenliğine, daha sonra, (kendisine dar gelen) Karasu’dan yerleştiği İstanbul’da, hem ticari hem de sosyal alanda yaptığı ataklarla, Karasu’da her zaman gündem olmuş ve halkının beğenisiyle takdir toplamış bir kişilik olarak, ortaokul arkadaşı “Osman” ile başlamıştı söyleşmeye…
***
Ben de, dinleyici olarak (sınıf başkanı arkadaşı) “Başbakan” lakaplı Osman’la, Erdal’ın tatlı sohbeti, öyle dal budak sarmıştı ki, iki saat nasıl geçti anlayamadım…
***
Benim de çok yakından tanıdığım Erdal Bıçakçı’yı dinlediğimde; okyanusları aşarak, dünya turunu, hiçbir elektronik aygıt kullanmadan, tamamen manuel olarak tamamlamak üzere Karasu’dan denize açılan Cengiz Arslanoğlu gibi, Erdal Bıçakcı da, Kudüs’ten Mekke’ye Moskova’dan Kaliforniya’ya karadan dünyayı dolaşmakta belki de Türkiye’de bir ilk…
***
Yani kısaca Karasu’nun, “Dünya insanı” lakabını alacak, fikirleriyle çevresiyle, Karasu’nun entelektüelleri arasında ilk sıralarda…
***
Yıllardır, Karasu ilçesinin ayıbı olarak, kıytırık bir yerdeki Atatürk Büstünü, Belediye Başkanı (öğrencisi) Ahmet Genç’i de harekete geçirerek, bugünkü ihtişamlı yeri ve görüntüsüyle, Atatürk Anıtını, Karasu’ya kazandıran, spor kulüplerine cebinden paralar harcayarak yaptığı başkanlık ve yöneticilikler, Marmara Üniversitesi Su Ürünleri başta olmak üzere, başka üniversitelerden profesörleri, Karasu’ya yığarak, bir zamanların, Karasu’ya, havyarıyla zenginlik kattığı “Mersin Balığı Festivali ve etkinlikleriyle”, yine Hüseyin Likos gibi dünya çapında bir sanatçıyı Karasu’ya getirerek verdiği konser gibi, etkinlikleriyle (bana göre) “Erdal Bıçakcı da, her zaman ve daima (aykırılıklarına rağmen) Karasu’nun bir değeridir…”
***
1 Temmuz etkinliği sonrasında hiç tevazu göstermeden, ben de “Karasu’nun Bir Değeriyim” diye yazdığı (bizim) gazetedeki köşe yazısında verdiği detay bilgilerle, DR. Melih Erol‘un, da bir “Değer” olduğunu söylemesi, ne kadar da haklı bir eleştiri olduğunu bir kez daha anlıyordum…
***
Evet… Profesör ve Doçent gibi unvanları yoktu ama “Beyin ve Sinir Doktoru” olarak elde ettiği başarılar ve sıra dışı meziyetleriyle her zaman tıpkı kardeşi Profesör Mustafa Kemal
Bey gibi, Melih Erol da, Karasu’nun bir değeri olarak yer almalıydı…
***
Aziziye Mahallesi’nin ve Karasu’nun medarı iftiharı olduğunu son günlerde gösterdiği bilhassa bel fıtığı alanındaki başarılı çalışmalarıyla hak eden Beyin cerrahı Dr. Çiğdem Mumcu da gönüllerdeki “Yaşayan değer” olarak her ne kadar (Profesör ve Doçent) kurallarına uygun değilse de, her zaman var olacaktır…
***
İçimdeki bir diğer sıkıntı ise TSK’nın şerefli olduğu kadar saygıdeğer kişiliği ile saygı uyandıran (Benim de ortaokuldan sınıf arkadaşım) yaşayan Deniz Amirali Necati Kurt (Sapına kadar haklı olduğuna inandığım) “Sarıklı Amiral ve Montrö” çıkışı sebebiyle şu an yargılanıyor olması bu şerefli tabloda olması gerekirken (pas geçilmesi) yüreğimde bir
sızı olarak kaldı (AKEPEli değil de başka partiden belediye olsaydı tabii ki bu sıkıntı yaşanmazdı…
Yine sırf Necati Kurt yazılamadığı için yine bir “Değerimiz” Tuğgeneral Erdem Murat Tatlı gibi saygıdeğer şerefli TSK mensubu bir şahsiyet de bu tabloda yer alamadı maalesef…
Son söz olarak;
Karasu Belediyesi, birincisini düzenlediği “Yaşayan değerlerimiz” etkinliğini her yıl yine 1 Temmuz günü, yine Atatürk Meydanında düzenleyeceği etkinlikle, (İçimizde kalan diğer yaşayan değerleriyle) devam ettirecektir sanırım…