3. SayfaKarasuKocaaliKöşe Yazıları

Emeksiz yemek olur mu

Emeksiz yemek olur mu

Sıra dışı bir yazı yazacağım değerli okuyucular.

Sporun dışında ama hem güncel hem de benim açımdan çok anlamlı olan bir konu.

Şunu hemen peşin peşin belirteyim.

Şimdi kimileri diyecek, ya da düşünecek ki “Kardeşim işine bak siyaset yapma” diye. Böyle düşünenlere çok rahatsızlık vereceğim bu yazıyla, bundan eminim.

Aslında hiç umurumda da değil.

Peki neden?

Yazının bütününü okuduktan sonra an itibarı ile yaşadığımız gerçekleri gözler önüne sereceğim de o yüzden.

Bu yazacaklarımın siyasetle uzaktan yakından zerre kadar ilgisi alakası yok. İşine gelmeyenler ya da hoşuna gitmeyenler, yahut deyim yerinde ise “tuzu kuru” olanlar, “siyaset yapıyorsun” diye saçmalayacaklar yine. Varsın saçmalasınlar, bu onların en doğal hakkı.

Bu köşe, gazete yönetim kurulu ve imtiyaz sahibi tarafından şahsıma yazı yazmam için verilmiş. Yazmaya başladığım tarihte şu söylenmişti tarafıma “siyasette yazmak istiyorum zaman zaman” dediğimde. Onlar da “hocam istediğini yazarsın tabi” diye şahsıma teveccühte bulunmuşlardı.

Yıllar su gibi akıp geçti ve bir tek gün, diğer köşe yazısı yazan arkadaşlarımız da dahil olmak üzere, yazılarımıza en küçük bir müdahalede bulunulmadı ve sansür uygulanmadı. Özellikle insanların eleştiri haklarını ellerinden almak için değiştirilen “sansür yasasına” rağmen.(Halk dilinde bu ad verildiği için ben de öyle yazdım.)

Değerli okuyucular;

Samimi olarak ve içimden gelerek söylüyorum ki, para, pul, mal, mülk, yarış, hırs, geçme beni geçerim seni, lüks arabalar, yatlar, katlar hepsi boş! Çünkü; “emeksiz yemek olmuyor.”

Hele de, ülkemiz, şehrimiz, ilçemiz, köyümüz, mahallemiz, evimiz huzursuz ise, sıcak bir aile, komşuluk ilişkileri, örf adet yerli yerinde, yardımlaşma ön planda değilse.

Hoşgörünün taban yaptığı,herkesin herkese gülerek selam vermekten kaçındığı bir hayat, uyandığımız her sabah bizlerin üzerine kabus gibi çöküyorsa, gerçekten her şey boş ve anlamsız oluyor her şey…

Şu an böyle bir dünyada esef içerisinde aklımız tutulmuş  vaziyette oturmuş kötü  gidişatı seyrediyoruz. Baştakilerde ve bizlerde müthiş bir akıl tutulması yaşanıyor şu an. insanımız; yurdumuz cumhuriyetimiz kayda değer iken, yeni maceralara girerek var olan değerleri yok etmenin, insanları kutuplaştırmanın ne alemi var şimdi.

Bırakın Türkiye’de yaşayan insanları, bütün dünya  insanları kardeş  değil  mi?  Dünya o kadar geniş nimetleri o kadar bol ki, herkese bol bol yetip artacak kadar! Ben yöneteyim, benim dediğim gibi ol, biat et, sen, sen olma benim dediğim gibi ol, iyi ve dürüst ol telkinleri  değil, tam aksi söylemler beklentiler almış başını gidiyor.

Bine yakın tv kanalı var hangisini açarsanız açın aynı yüzler aynı sözler, içi boş vaatler ve konuşmalar.

Hakkın ve adaletin yolunu darma-duman etmenin bir alemi yok. Tabi zerresi kaldı ise.

Hadi hep birlikte el ele verip silkelenip kalkalım, hadi üstümüzdeki ölü toprağını atalım. Her şey insanı sevmeyle başlayacağına göre, evden köye, ilçeden şehre, bölgeden ülkeye birbirimizi sevip hoş görü erdemini göstermeye başlayalım.

Zaten boş olan bu dünyayı iyice bom boş tam takır etmekten vazgeçelim lütfen! diyorum.

Ama gelin görün ki yeni asgari ücret açıklanır açıklanmaz, bir günde her şeyin fiyatları kafalara göre keyfi olarak fahiş fiyata yükseltildi. Bir gün önce On liraya alınan bir ürün yirmi liraya çıktı. Ondan sonrada iki lafımızın başı doğruluk dürüstlük adil olmak.

Bu sözlerin artık nokta kadar anlamı yok toplumumuz da.

 

Yani demem o ki Aslında değişen hiç bir şey yok. Biliyorlar ki herkesin etiketi yanına kâr kalıyor. Ne denetleyen var ne de bu acımasız zam marketlerinin kapısına bir kilit bir ceza müeyyidesi uygulayan var. Marketleri kapatmakla enflasyon durmuyor alım gücü artmıyor maalesef. Hayat pahalılığı başını alıp gitmiyor uçuyor uçuyor mübarek.

Asgari ücret 8.506 TL oldu sayın cumhurbaşkanı kendi açıkladı. Tam o anda TV başın da dedim ki “madem asgari ücreti bir kişi belirliyor, o zaman yapılan o toplantılara ne gerek vardı. “Haksız mıyım böyle düşünmekle?

İlan edilen zamlı maaş şu anda eridi bile. Esamisi bile okunmayacak üç beş gün sonra.

Ne diyeceğimi bilemiyorum. Bildiğim bir şey var ki; bu halk protesto etmesini de haksızın üstüne gitmesini de bilmiyor. Daha doğrusu korkutulduk sindirildik. Yetkili makamlardan izin alınsa dahi sokağa çıkın arkanızda bir Allah’ın kulunu bulamazsınız korkudan ve bananecilikten dolayı…

Yani sistemli bir şekilde bu hallere getirildik.

Kaderciliği şükürcülüğü hiç mücadele etmeden ve her şeyi güzel dinimize yükleyerek haksızca bir düşünceye saplandık.

Ne gelirse Hak’tan geliyor deyip, her şeyi Allah’a havale ediyor hale geldik.

Oysa unuttuğumuz şey şu; Allah bizlere akıl vermiş fikir vermiş, düşünme yetisi vermiş ve beyin gibi bir organ bahşetmiş.

Ve o beyni ve aklı kullanmamız için de bizlere yetki vermiş. Daha bundan güzel ne olabilir.

Bizim insanımızın vurdum duymazlığı bitmez. Aymazlığı bitmez. Boş boş oturup dua etmesi bitmez.

Yazacak o kadar çok şey var ki ama çekiniyor insan ya beni de her hangi bir şeyle yaftalarlarsa diye.

Fuzuli demiş ya; “Söylesem sözümün tesiri yok, sussam gönlüm razı değil “.

Hayat, zeytinin yağını çıkarıp, sonra da zeytinin üstüne döküp yememiz kadar garip ve enteresan oldu!

Kalın sağlıcakla selam ve dua ile.