EğitimKarasu

Başarımızın sırrı ortada

 

Eğitimciliği bir iş olarak değil bir yaşam tarzı olarak gördüklerini söyleyen Özşen Özel Öğretim Kurumları Kurucu Ortağı Şakir Şen, “Biz başkalarının yaptıkları ile uğraşmak yerine kendi işimizin peşinde koştuk. Başarımızın sırrı bu” diye konuştu. Şakir Şen, Haber Müdürümüz Güler Çınasoğlu’nun sorularını yanıtladı.

 

ÖĞRETMEN OLMAYA NASIL KARAR VERDİNİZ?

Tamamen kaderin cilvesi diyebiliriz. Kimya mühendisi arkadaşım Gönül Gökmeydan, şu anda Eskişehir’de Özel Şehir Koleji’nin de sahibidir ve her yıl 1000’in üzerinde öğrenci kayıt eder. Bu arkadaşımız kimya mühendisi olduktan sonra kimya öğretmeni olmak için müracaatta bulunuyor. Bir süre sonra da Atatürk Lisesi’nde kimya öğretmeni olarak çalışmaya başlıyor. Arkadaşlar arasındaki sohbette bu durumu öğrenince iki arkadaş, bize cazip gelen lise kimya öğretmenliği için Milli Eğitim Bakanlığı’na müracaatta bulunduk. Ecevit’in iktidarda olduğu 70’li yıllarda başvuruyu yaptım. Süleyman Demirel iktidarında atamam yapıldı. 12 Eylül 80 Darbesi sonrasında da Karasu Lisesi’ne kimya öğretmeni olarak geldim. Mesleğin bana cazip gelen en önemli tarafı tatilinin çok olmasıydı. Sonuçta beğenmezsem öğretmenliği bırakıp, fabrikaya ya da başka alanlara geçme şansım hep vardı. Bu şekilde karar vermiş oldum.

MİLLİ EĞİTİM’DEN NASIL AYRILDINIZ?

İnsan hayatında bazen çok gereksiz konuşmanın da çok farklı sonuçlar meydana getireceği kanısındayım. Karasu Lisesi Müdür Yardımcısı İrfan Turan ile sohbet ettiğim ve çay içtiğimiz bir anda boş konuşma kapsamında eskiden hukuk fakültesinin dışardan okunduğunu dile getirdim. Okula devam etmeden yani. Yeniden böyle bir uygulama olsa ikinci fakülte olarak okuyabileceğimi söyledim. Allah selamet versin İrfan Bey, şu anda aynı sistemin mevcut olduğunu söyledi. Bu durum benim yeniden üniversite giriş sınavımın anahtarı oldu. Öğretmen arkadaşlarım “Sınavı kazanamayacağın zaten belli. Bizim de prestijimizle oynuyorsun” diyerek beni caydırmak istediler. Birinci basamak sınavından sonra hukuk fakültesi yerine eczacılık fakültesi okumamın daha doğru olacağı, öğretmen arkadaşlarım arasında dile getirildi. Hatta eczacılık fakültesini kazanabilirsem çok iyi olacağını söyleyen arkadaşlarım da teşvikte bulundu. Ancak “Kazanabilir misin” sorusu hep gündemdeydi. Öğretmenlik yaptığım yılların üçüncüsünden itibaren öğretmenevinde üniversite giriş deneme sınavları çözüyor, puan hesaplaması da yaparak tıp fakültesi dahil bütün fakültelere girecek puanı aldığımı görüyordum. Doğal olarak bundan öğretmen arkadaşlarımın haberi olamazdı. Sonra bir gün Yenimahalle’de balık ikramı iddiasına girerek ikinci basamak sınavında artık ben de eczacılık fakültesine gitmek taraftarıydım. Doğrusu serbest meslekler içinde 30’lu yaşlarda artık eczacılık fakültesini seçiyordum. İlk sıraya İstanbul Üniversitesi’ni ikinci sıraya Ankara Üniversitesi’ni üçüncü sıraya Gazi Üniversitesini ve dördüncü sıraya da Anadolu Üniversitesi’ni yazarak sınav öncesi tercihlerimi yaptım. Kısmetmiş Milli Eğitim Bakanlığı’nda kimya öğretmeni olarak 6 yıl çalıştıktan sonra İlk tercihim olan İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’ne başladım ve dört yıllık sürede de tamamladım.

ORTAĞINIZ RECEP ÖZDEMİR İLE TANIŞMANIZ NASIL OLDU VE DERSHANE AÇMA FİKRİ NASIL ORTAYA ÇIKTI?

Eczacılığımın beşinci yılında, 1995 senesinde belediye karşısındaki eski Özşen Binası’nın dördüncü beşinci kat projesini dershane olacak şekilde oluşturdum. Çünkü Karasu’da bir dershane ihtiyacı vardı. Recep Özdemir aynı yıl içinde İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi ve aynı zamanda felsefe öğretmenidir. Üstelik dershanelerde de çalışmıştır. Karasu’da dershane kurmak istediğini söylediği bir ortamda, öğretmen arkadaşları kendisine benden söz etmişler. Abisi Mehmet Özdemir ile birlikte ziyaretime geldi. Konuyu açtığında “Ben de zaten ikinci adamı arıyordum” dedim. Burada eczacılık meslek kanunundan söz etmem gerekiyor. Eczacılar öğretmenlik ve seçimle gelinen işler dışında başka bir iş yapamazlar. Hem eczane yönetiminin hem de dershane yönetiminin daha doğru temellerle yürümesi için benim açımdan ikinci ortak kesinlikle gerekliydi.

PEKİ SİYASİ GÖRÜŞLER YA DA ARADAKİ YAŞ FARKI SORUN OLMADI MI?

İnsanların uzlaşmasında birinci sırayı küçük hesap yapmamak ve iletişimde sorun yaşamamak şeklinde görüyorum. Kavgaların da çoğu zaman iletişim bozukluğundan kaynaklandığını görürüz. Recep Özdemir ile 28 yıllık ortaklığımız içerisinde karşılıklı olarak, kırıcı hiçbir durumun olmadığını söyleyebilirim. Son derece zor gibi gözükse de halen aynı boyutta ortaklığımız devam etmektedir. Türk Toplumu çok büyük bir oranda aynı değerleri savunmaktadır. Babam 60’lı yıllarda cami imamlığı yaptığı dönemde devletin imamlar için uyguladığı maaş sistemini kabul etmemiştir. Sonuçta ömrü büyük oranda imamlıkla geçen Kızılcık Köylülerinin eskilerinin çok iyi tanıdığı, Bilal Şen’in oğluyum. Rahmetli babam, 1948 senesinden itibaren Kızılcık’ta 70’li yılların başına kadar imamlık yapmıştır. Solculuk ve sağcılık kavramı içerisinde kimin inancına küfretseniz sizinle kavga eder. Birileri toplumda çıkar temin etmek için kendini olduğundan çok farklı gösterebilir. Esas olan kısa gün karına itibar etmemek, küçük hesaplar yapmamak, üçkağıtçılık, sahtekarlık ve dolandırıcılıktan uzak olmaktır. Çok büyük hırs sahibi de değilseniz doğru değerlerde uzlaşmak zor olmayacaktır. Bizim ortaklığımızda hiçbir zorlama yoktur. İkimiz de Karadeniz Kültürünün çocuklarıyız. Bu durum uzlaşmamızı daha da kolaylaştırmış olabilir. Yaş farkı ise hiçbir zaman gündeme dahi gelmedi. Burada ikimiz için de geçerli olan kural şudur: Yüzde yüz yapılmasını uygun gördüğümüz işlemler için ikimiz de tek taraflı olarak yetki kullanma hakkına sahibiz. Sadece tartışılması gereken konular tartışılır. Sonuç ne ise de uygulanır.

İLK YILLARDA ZORLUK ÇEKTİNİZ Mİ? HER ŞEY PLANLADIĞINIZ GİBİ GELİŞTİ Mİ?

İlk günden bugüne kadar 28 yıllık süre içerisinde normal dışı bir uyumu yakaladığımızı söyleyebilirim. İlk altı yıl Özşen Nostalji Binası dediğimiz yerde az sayıda öğrenci ile çalıştık. Fetullah Gülen’in SED Dershanesi’nin Karasu’ya açıldığı ilk yıl dışında her sene en çok sayıda öğrenciyi alan ve en çok sayıda öğrenciyi yükseköğrenim kurumlarına yerleştiren dershane olmayı, sadece çok çalışarak başardık. Tek dershane olduğumuz yıllarda az sayıda öğrenci ile çalışırken 3 dershanenin çalıştığı dönemlerde 1000 öğrenciye ulaşacak şekilde kitlemiz oldu. Bu arada ücret almadan çok sayıda öğrencinin üniversiteli olmasını da sağladık. O günkü rekabet koşulları da bunu gerektiriyordu. Zeki olan ancak ekonomik durumu iyi olmayan, ailevi problemleri olan öğrenciler için Özşen Özel Öğretim Kursu ve Özşen Dershanesi hep bir kurtuluş kapısı olmuştur. Bundan sonra da bu şekilde olacaktır. Hizmet verdiğimiz binalara kira bedeli ödemediğimiz için ve ikimizin de ikinci bir ekmek kapısı olan mesleklerimiz olduğundan dolayı ekonomik hiçbir darboğaz yaşamadık. Yatırımlarımızın hepsini kendi öz kaynaklarımızla yaptık. Hiçbir yıl kar amaçlı fırsatçılık yapmadık. Bunu en iyi bilenler bizim eski öğrencilerimizdir. Bu nedenle bugün ve yarın Özşen Eğitim Kurumları için öğrenci sorunun hiçbir zaman olmayacağı kanısındayım. Öğrenci yönlendirmesinde sayısal öğrencileri için bir sayısalcı olarak müdahalede bulunurum. Sözel ve eşit ağırlıkçı öğrencilerle ise Recep Hoca ilgilenir. Herkes kendi sahası ile ilgili dokunuşlarda bulunur.

KARASU EĞİTİMİNE ÖZŞEN’İN NASIL BİR KATKISI OLDU?

Eğitim bir gönül işidir. İnsanlara tavsiyem sevdikleri işleri yapsınlar. Sadece para kazanmak için eğitim öğretim işi ile uğraşmak boş bir hevesten öteye geçmez. Hem Milli Eğitim’de hem de özel öğretim kurumu olarak öğretmenlik yaptığım yıllardan çok keyifle bahsedebilirim. Bir sayısal öğretmeni olarak aktif olarak derse girdiğim bütün yıllarda sınıf ortamında hiçbir gün hiçbir soruda takılıp terlemek ve soruda çözümsüzlük gibi durum yaşamadım. Varsa “Öyle değil hocam” diyen bir öğrencim karşıma gelsin. Bu çok zor durumu derslerimi ciddiye almaya ve ders öncesi çok çalışmaya borçlu olduğumu söyleyebilirim. Aynı durumu Recep Hoca’da da görüyorum. Bunu bizim başarımızın sırları arasına koyabiliriz. Gelelim Özşen’in Karasu’ya katkısına… İlk yıllarda lise ara sınıflar için öğrenci bulamadığımızdan dört yıllık fakültelere gönderdiğimiz öğrenci sayısı doğal olarak az olurdu. Yıllar içinde 7,8,9,10 ve 11. sınıflara da öğrenci alarak, öğrencilerimizin seviyelerine göre yüksek öğrenim kurumuna yerleşmelerinde daha başarılı olduğumuzu söyleyebilirim. Özşen başkalarının yaptıkları ile uğraşmak yerine kendi işini en iyi şekilde yapmanın peşinde koşmuştur. Öğrenciler için en büyük ödül, “Aferin”dir. “Sen ülkeye faydalı iyi bir adam olacaksın” “Devletimizin sizin gibi kaliteli öğrencilere ihtiyacı var” demektir. Başarıda motivasyonun önemi büyüktür. Şöyle söyleyeyim, “Bizim çocuktan bir şey olmaz” ve “Bizim çocuklarımız okumuyor” algısını yıktık. En önemli katkımız bu oldu. 28 yıllık bir sürede 7 bini aşkın öğrencinin üniversiteli olması büyük bir başarıdır. Bu bölgeden doktorlar, diş hekimleri, eczacılar, avukatlar, hakimler, savcılar, muhasebeciler ve daha pek çok meslekten adam çıkmıştır. Bizim öğrenci veremediğimiz üniversite de yoktur. Türkiye’nin en kaliteli üniversitelerine, puanı en yüksek bölümlerine öğrencilerimiz gitmiş ve bizi temsil etmiştir. Bu iş emek ve yürek meselesidir. İyi motive edilen bir öğrencinin açamayacağı üniversite kapısı yoktur.


YILLAR GEÇTİKÇE BÖLGEMİZDE EĞİTİM NASIL ŞEKİLLENİYOR? İLERİ Mİ GİDİYORUZ GERİYE Mİ?

Eski ve yeni arasında eğitim düzeyinin ileri gittiğini düşünmüyorum. Bu durumun üniversitelerdeki kontenjan sayısının iyi belirlenememesi nedeniyle açıkta kalan işsiz üniversiteli sayısı gençlerin motivasyonunu olumsuz etkilemesinin rolü de var. Fetö operasyonu ile yaşanılan süreç hem ülkemiz hem de bölgemiz için eğitim işini olumsuz etkiledi. Ancak her şeye rağmen son birkaç yıl içinde bölgemiz için eğitim çıtasının yükselmeye başladığını ve giderek daha iyi yerlere ulaşacağını düşünüyorum. Bunu son zamanlarda Özşen Özel Öğretim Kurumları’na gösterilen ilgiden de anlayabiliyoruz. Kötüye gittiği dönemin geride kaldığını ve eğitimin ileri yöne doğru bir grafik çizdiğini söyleyebiliriz.

 

PANDEMİ DÖNEMİ NASIL GEÇTİ?

Pandemi dönemi olarak yaşanan iki yıl öğrenciler için tam manası ile bir kayıp oldu. Bu açığın kapatılması için aileler bütçelerine göre çözüm üretme yoluna gitmelidir.

 

BİRAZ DA ÖZŞEN KOLEJİ’NDEN BAHSEDEBİLİR MİSİNİZ?

Özşen Koleji ile anasınıfından başlamak üzere yetiştirilen öğrencilerin her alanda yeteneklerine göre çok iyi yerlere geleceğini düşünüyorum. Özşen bilgi birikimi ve Özşen deneyimi bölgemiz için tam anlamıyla bir kazanımdır. Kolej ile sadece üniversiteye öğrenci hazırlamanın ötesinde öğrenci özel yeteneklerinin gün yüzüne çıkarılması daha kolay olacak. Bu durum, öğrencinin ruh sağlığından başlamak üzere, genel başarısı için çok elverişli bir ortamın Karasu’da olması ile bölge için tam anlamıyla fırsat olduğu kanısındayım. İngilizce, bilgisayar ve özellikle de yazılım eğitimin olmazsa olmazları arasında. Özşen Koleji’nde bu üç alana ayrıca önem veriyoruz.

 

BUNDAN SONRAKİ HEDEF NE?

Bundan sonraki aşamada belli alanlarda öğrenci yetiştirmek üzere bir üniversite kurulumuna gitmek düşünülebilir. İhtisas üniversitesi yani. Her bölümün olduğu bir üniversite değil de bir alanda uzmanlaşmış üniversite açmayı düşünebiliriz. Bunu da hedef olarak koyduk.

SON OLARAK NE SÖYLEMEK İSTERSİNİZ?

Dünyada her alanda çok büyük bir yarış var. Bu yarışı yakalamak değil yarışın lideri olmak için çalışmalıyız. 1924 yılındaki 12 milyon hasta Türkiye Cumhuriyeti nüfusundan 90 milyonluk sağlıklı, her alanda çok sayıda başarıya imza atmış bir Türkiye nüfusuna ulaştık. 1924 yılında sadece frengiden ölen insan sayısı 140 bin olmuş. Tifo, tifüs, tüberküloz (verem) hastalıkları ülke nüfusunu tehdit eder durumdaydı. Bugün sağlıklı ve yetenekli çok büyük bir genç nüfusumuz var. Liyakatın ön plana çıkarılması halinde basit siyasi hesapları geride bırakırsak Türkiye Cumhuriyeti Devleti dünyada lider devlet durumuna gelecektir. Bir taraftan Türk Cumhuriyetleri diğer taraftan İslam ülkeleri başarılı bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin peşine takılmaktan keyif alacaklardır. Mustafa Kemal Atatürk’ün “Türk Milleti çalışkandır, Türk Milleti zekidir” sözüne sonuna kadar katılıyorum. Emek ve yüreği birleştirdiğimiz zaman açamayacağımız kapı yoktur.