Bizim Ali
Bir türlü, bağrından çıkan değerleri içine sindiremeyen, başkalarının baş tacı yaptığı yetenekli insanlarını kucaklayamayan bu topraklarda doğmuştu Bizim Ali.
***
İlkokulu, ortaokulu Karasu’da bitirmiş, lise öğrenimini ise Adapazarı’nda tamamlamıştı…
***
Yani, özüyle sözüyle Karasu’nun çocuğuydu… Zaten (merhum) babası Galip yaşadığı topraklara her zaman aşık ve “Ben Karasuluyum” demekten büyük haz duyan bir kişiydi.
***
“Bizim” Ali, Adapazarı Lisesi’nde gösterdiği başarıyla, Bilkent Üniversitesi Genetik Mühendisliği bölümüne kaydını yaptırıyor ve yetenekli kişileri bünyesinde toplayan üniversiteyi de, büyük bir başarıyla bitirdikten sonra, hemen Amerika’ya davet ediliyordu doktorasını yapmak üzere.
***
Beş yıllık doktora çalışmasından sonra ise, Alman Hükümeti tarafından yapılan davetle, Münih’e gelerek, hiçbir üniversiteye bağlı olmadan, tamamen bağımsız çalışan Doku Mühendisliği Tıp Enstitüsüne direktör olarak atanıyordu.
***
Bizim Ali, Alman eşi ve 2 çocuğuyla geldiği atalarının toprakları Karasu’nun Kurudere köyünde, iki haftadır çok mutlu olduğunu söylüyor ama eş ve çocuklarının tamamen çağdaş modern dünya gerçekleri ile yaşama istekleri gerçeğini de söylemeden geçemiyordu.
***
Bizim Ali’yle “Karasu’nun Yaşayan Değerleri” projesi vasıtasıyla whatsapp aracılığıyla tanışmış, aile efradının benim aile efradım ile olan yakın ilişiği sebebiyle dost olmuştuk adeta.
***
Bu sebeple on beş günlüğüne geldiği Karasu’da, kendisiyle görüşme isteğimi bildirdiğim (samimi dostum) amcası Talip aracılığıyla, (sağ olsun) kendisinin de çok tanışmak isteği arzusuyla, gittiğimiz yemekte, üç dört saatlik koyu sohbetimiz oldu Bizim Ali’yle.
***
Bir kez daha gördüm ki, Bizim Ali, çok şeyleri aşmış, kendini bilime adamış ve artık tıpta aranılan, itibar gören bir “Dünya İnsanı” olmuştu.
***
Alman Hükümeti “Bizim” Ali’ye sağladığı olanaklar ile, ne ailesinin, ne de kendisinin, hiçbir mali sorunu olmaksızın, profesörlük unvanını da vererek, Tıp Enstitüsü’nün başına getirmiş, on üç değişik millete mensup, on sekiz kişilik bilim ordusuyla, kanser dahil, yapay zeka ve yapay organlar üzerinde en ileri teknolojilerle çareler aramakta ve bugün dünyayı kasıp kavuran “Korona belasına” karşı buldukları aşıyla, insanlığa nefes aldıran, Biontech firmasının sahibi Uğur Şahin-Özlem Türeci ile, güç birliği yaparak, tıpta üç yüz yılda alınacak mesafeyi, 10-15 yıla düşürebileceğini ve bugün 80-85 olan ortalama insan ömrünün, rahatlıkla 120-130’lu yaşlara kadar yükselebileceğini söylüyordu heyecanla.
***
Çok kısa süreli olarak girdiğim siyaset konusunda ise; Türkiye’nin çok kısır konularla dar boğazlara sıkıştığını ve bu anlayışla çıkış yapmasının zor olduğunu söylemesiyle konuyu kapatıyor futbol konusuna girip; “Hangi takımı tutuyorsun?” soruma verdiği “Bayern Münih” cevabı ile, bir kez daha anlıyordum ki, bizim gibi sığ sularda yüzmüyordu Bizim Ali.
***
Münih stadyumunda senenin her maçında yetmiş beş bin kişilik stadının tıklım tıklım dolu olduğunu, maça çok rahat ailesiyle birlikte gidip küfür hakaret olmadan maçları seyrettiğini ve dünyanın en üst düzey futbolcularıyla futbol seyir zevkini tadıyordu.
***
Ve gelelim Karasu’ya. Yaşayan Değerlerimiz projesiyle onur tablosu olarak, Atatürk Bulvarına fotoğrafları konulan değerlerimize, akşama kadar kahvede pişpirik oynayarak, babasından kalan miras ile gününü gün ederken, bu değerlerimizi işaret ederek (Takdir edenler müstesna) “Ya, bu adamın Karasu’ya ne faydası var” diye ukalaca ahkam kesenlerin söyledikleri aklıma geldikçe, karşımda oturan ve “İnsanlık” için gecesini gündüzüne katarak bilime adayan bir yaşam karşısında, hem çok gururlanıyor, hem de bu ukala zihniyete acıyorum.
***
“Karasu’da bana ihtiyaç duyulduğunda, her zaman Karasuluların yanındayım” diyen başta bilim insanı Bizim Alimiz Profesör Ali ERTÜRK ve Karasu’nun diğer yaşayan değerleri her zaman gönüllerimizde yaşıyorlar ve de yaşayacaklardır.