Biz üvey evlat mıyız kardeşim
“Bu söylediklerimi kimse üstüne alınmasın” demeyeceğim. Şimdiye kadar söylediklerimizi kimse üstüne alınmadığı için bu haldeyiz.
Lütfen bu söylediklerimi herkes üstüne alınsın.
Karasu’da PTT’ye dağıtım elemanı alınacak. Kurye yani. Bunun için ana kriter ne olmalı? Adamın adres bulabilmesi. Mesaiye uygun olması. Derli toplu çalışması. Güvenilir olması ve benzeri değil mi?
Karasu’da kargo şirketiniz olsa bu söylediğim niteliklerde adam alırsınız.
Allah razı olsun Karasu’daki müdürlük de bu şekilde davranmış. Hatta tam bu dediğim kriterlere uyan iki kişi de bulunmuş. Bulunan bu iki kişi çalışmaya başlamış. Bu arkadaşlara standart sayıda paket verilmiş ve işe ihtiyacı olan bu yeni çalışanlar beklenen süreden daha erken dağıtımı tamamlamış.
Hatta daha açık yazayım. Adamlara 150 paket verilmiş. Akşam sekize kadar dağıtımı tamamlamaları istenmiş. Elemanlar akşam altıya kadar işi bitirmiş.
İki gün bu şekilde gittikten sonra adamlara “Kusura bakmayın. Baş Müdürlük’ten liste geldi. Sizi işten çıkarmak zorundayız” denmiş.
Müdürlük’ten geldiği iddia edilen kişiler işe başlamış. Adamlara yapacakları işler söylenmiş. Onlar da çalışmayı kabul etmişler. Torpilli oldukları için kendilerine 150 değil de 50 paket verilmiş. Akşam sekize kadar dağıtımı bitirmeleri istenmiş.
Sonuç?
Sekizde adamlar amirlerini arayıp, “25 tane dağıttık, 25 tane kaldı. Bunları ne yapalım” diye sormuş.
Güler misin ağlar mısın?
Zaten bir iki gün sonra biri derken diğeri işi bırakmış. Döndük başladığımız yere.
Yeniden bizim işi iyi bilen elemanlara gelinmiş. Bu kişilere iddia bu ya “Biz sizinle çalışmak isteriz ama sizin birilerini bulup araya sokmanız lazım” denmiş. Onlar da kimseyi bulamamış.
Bu arada Karasu’da personel sayısı asgarinin altına düşmüş. Adamlar bırakın dağıtımı paketleme ve gelen kargoları açma işlemine bile yetişebilecek sayıda değil.
Siz verdiğini siparişlerin gelmesini beklerken adamlar ekmek parası kazanabilmek için torpil bekliyor.
Bu benim söylediklerimin hepsi iddia ve dedikodu olsa bile…
Ortada gün gibi duran bir gerçek var.
O da şu:
Karasu’da PTT Kargo asgarinin altında personel ile çalışıyor. Adamlar canla başla çalışıyor. Ama yetişmeleri mümkün değil.
Karasu’da 3 personel çalıştığı zaman diliminde Akyazı’da 13 kişinin çalışmasını nasıl değerlendireceğiz?
Lütfen biraz Karasu ile ilgilenir misiniz? Biz üvey evlatsak buna göre davranalım. Yok değilsek bunu hissettirin. Gerçekten burada yaşayan insanlar kendilerini sahipsiz hissediyor.
SEÇİME DOKUZ AY KALA
Genel seçimlere 9 aylık bir süre kaldı. Cumhurbaşkanı adayı meselesi ulusal konu. Biz kendi bildiğimiz noktadan konuşalım.
Önceki hafta yazdığım milletvekili adayları ile ilgili tahminimin ilki geçtiğimiz hafta gerçekleşmiş oldu. Fiskobirlik Başkanı Lütfi Bayraktar basın toplantısı sonrasında “Önümüzdeki seçim için aday adayı olacak mısınız” sorusu ile karşılaştı. Beklendiği üzere “Geçen seçimde adaydım. Bu seçimde de aday adayı olmam olağan karşılanmalı” dedi.
Biz de zaten bunu demiştik.
Bu hesaba göre önceki söylediklerimin de bir bir çıkacağını altını çizerek söylüyorum. Selçuk Kılıçarslan mesela. Babası milletvekiliydi. Kendisi il başkanlığı görevini yürütüyor. Milletvekili aday adayı olması beklenmez mi? Kesinlikle beklenir.
CHP’nin en zor döneminde milletvekili adayı olmuş Avni Şahin, insanların CHP’ye yönelme ihtimali olan şu dönemde listede kendine yer aramakta haksız mıdır? Bence haklıdır.
Geçen dönem MHP’den beşinci sıra adayı olduğu halde sahada seçilebilecek sıra adayı gibi çalışan Tolgahan Öksüz aday olmalı mıdır? Olmalıdır.
15 yıl TBMM’de görev yapmış sonrasında en Kocaali’ye gelmiş, bir önceki seçimde Ak Parti’nin 5. olduğu ilçede yüzde 45 oy alarak başkan seçilmiş ve sonrasında hep oy oranını artırmış ve üç dönemi tamamlamak üzere olan Ahmet Acar’ın milletvekili aday adayı olması olağan mıdır? Kesinlikle olağandır. Bu söylediğim isimlere ek olacak pek çok isim daha var. Onları da zamanı geldikçe sizlerle paylaşacağım.
Şimdilik bu söylediklerimi kulağınızın bir kenarında tutun.
SİZ FERRERO OLSANIZ
Neredeyse tüm tüccarlar aslında İtalyan firmasının şubesi konumunda. Herkes fındığı alıyor ve tek yere satıyor.
Devlet fiyat açıklıyor, milletin gözü hala İtalyan firmasında. Kimse fındığını depolamıyor veya saklamıyor.
Fındığını toplayan tüccara emanete veriyor. Ne demek bu? “Fiyat ne olursa olsun fındığımı sana satacağım” demek. Tüccardan avans almaya da alışmış çiftçi. Fındığı dalında yiyor, tabiri uyunsa. Sonuç?
Tüccar kendini garantiye almak için dip fiyat veriyor. Ne olur ne olmaz! Batmamak lazım.
Vatandaş avansı düşük bedelden almak zorunda. İşçi var tarlada…
Ferrero bu arada keyifle olan biteni izliyor. Kendisine verilmekten başka çaresi olmayan fındıklar depoda birikmiş. Kendi taşeronu konumundaki tüccar cebinden ödeme yapmış. Tüm şartlar istediği gibi.
Olmuş Eylülün beşi. Dur diyor inceden bari bir fiyat açıklayayım. Devlet ne demiş? 54. Kaça geliyor yani? 52 falan. O zaman ben 48 derim ama ayağıma kadar gelirse. Tüccar uçuşa geçse 47’nin üstüne çıkamaz.
Şimdi depodakileri ve avans olarak verilenleri bir toplayayım, sonrasına zamanı gelince bakarız.
Üretici zamanında kendi kuruluşu olan Fiskobirlik’in batışını izledi. Şimdi de TMO’ya 52 liraya vermek yerine tüccara 44 liraya vermek için sıra bekliyor.
Düşünün 3 ton fındık yapan küçük üretici 24 bin lira kafadan zarar etmeyi göze alıyor. Ki bu bir asgari ücretlinin 4 aylık maaşına denk geliyor.
Ondan sonra Ferrero düşük fiyat verdi.
Sen kendi kuruluşuna sahip çıkmaz, devletin belirleyici olarak girdiği TMO’ya bahane bulursan Ferrero’nun verdiği fiyata nasıl itiraz edeceksin?
Sen Ferrero işletmecisi olsan daha yüksek fiyatı verir miydin?