Köşe Yazıları

Bildiğini okumak bilmediğini yutturmak

Bildiğini okumak bilmediğini yutturmak

 

Bizim ülkemizde kazan da nasıl kazanırsan kazan prensibi temel bir ilke haline gelmiş durumda.

Kazanmaya odaklı her yol, eski ifade ile “mubah” (her ne demekse),bu yaşıma geldim bu arapça kelimeyi henüz çözemedim.

Aslında güzel Türkçemize girmiş ve dilimizi bozmuş o kadar çok Arapça, İngilizce, Fransızca, farsça kelimeler var ki nerde ise kullana kulana Türkçe sanıyoruz!

Mubah (dinen sakıncası bulunmayan) demekmiş. TDK’nın sayfasına baktım Türkçe karşılığı yok sadece yukarda belirttiğim açıklama var karşılık olarak.

Keşke ahlaken sakıncası var mı yok mu onu bir ilke haline getirebilseydik, ben eminim ki ülkemizde çok şey düzelirdi…

Neyse,

Şimdi her şeye rağmen kazanmak, kazanmakta, dürüstçe kazanmak mı, yoksa ne olursa olsun kazanmak mı? Asıl mesele bu…

Öyle bir hale geldik ki son yirmi yılda,

Genç sporcularımız kendi değer sistemlerini geliştirme aşamasında iken, başarı ve güç değerlerinden ziyade, ne yaparsan yap kazan ile dışsal dürtülerle oluşan dışsal motivasyonlu iyi performans sergilemeyi tercih ediyorlar.

Bir tür kestirme yol gibi, hazırı al kullan ve başarılı ol gibi.

O yüzden bizdeki sporcular özellikle futbol alanın da, sosyal ve dışsal teşviklerin ve ödüllerin içsel motivasyonu da etkilemesiyle, oyuncu kazanma üstünlüğüne daha fazla odaklanarak kendi kendini yönetme ve karar alma, vermede yetersizlikler yaşıyorlar.

Oysaki büyük ödüller ve teşvikler dürüstlüğü, sportmenliği zedeler, antrenörler yöneticiler aileler seyredenler olduğu için oyuncunun davranışları onlara dönüktür ve bu çok tehlikelidir.

En önemli ödül, kişinin geçmiş performansı üzerindeki iyileşmeye ve başkalarını yenmekten ziyade kişisel mükemmelliğe dayalı olmalıdır.

Oyuncunun kendi kendini yönetebilme kabiliyeti oluştuğunda bu güçlü değerler ile sahada bilinçli olarak düşünmeksizin otomatik olarak davranışlar sergilerler.

Böylelikle oyuncular kendilerinin içsel motivasyonunu oluşturup, birlikte liyakatli ve özgür ortamlarda kendi potansiyelleri ve yetkinlikleri ile kendilerini yönetme kabiliyetine ulaşırlar.

Ulaştıkların da ise futbolculukların da, rekabetin en üst seviyede olduğu anlarda bile hızlı kararları doğru ve dikkatli almalarıyla beraber kendini yönetme değerleri otomatik olarak faaliyet göstererek, mükemmelliğe ulaşılmasını zedeleyecek etik olmayan her tür davranışlara engel olacaktır.

Tam tersi durumlarda ise, şöyle düşüncelere odaklanırlar. Futbolcular bir müsabaka da (hilenin, kazanmama yardımcı olacağını düşünürsem hile yaparım, yakalanmayacağımı bilirsem hile yaparım, bazen hile yapmam gerekir) düşüncesine ve eylemine dönüşür ve kalıcı hale gelir.

Haliyle müsabakalar da (rakibi kızdırmak iyi fikirdir, bazen rakibimi tahrik etmeye çalışırım, rakibin iyi oynamasını istemiyorsam onun dikkatini biraz dağıtırım) kazanıldığında ise bu galibiyet yeterli performansı ve mükemmelliği yansıttığını sanırlar haliyle alışkanlık yaparlar.

Futbolun temel eğitim ve öğretim evrelerinde kulüplerin sosyal saygınlık ve ödüllere salt kazanmak olarak bakıldığında; oyuncular, aileler kazanmadan, güçten, başarıdan, zehirlenerek değerlere (adalet, yardımseverlik ve sorumluluk) duygularına önem vermeyi unutacaklardır.

Sonuç olarak antrenör arkadaşlarımızın oyunculara yönelik kendilerini yönetebilme, evrensellik ve iyilikseverlik değerlerinin üçüne birden önem vermelerini sağlamalıdırlar.

Böylece anti-sosyal bir şekilde davranmanın cazibesini azaltabilirler.

 

Özellikle altyapılarda çocuk ve gençlik geliştirme bölümlerinde futbolun dönemlerine ait zaman dilimlerinde kalitesini ve sportmenlik seviyesini arttırabilirler.

Tabi bu bahsettiğim olması ve sporcular üzerinde işlenmesi gereken konular.

Beki bizde olan ne?

Kazanda nasıl kazanırsan kazan ve o yolda her şey dinen mubah nasılsa.

Daha fazla uzatmanın anlamı da yok zaten. Kime bu güne kadar ne anlatabildik ki, bundan sonra da anlatabilelim.

Herkes bildiğini okuyor, bilmediğini yutturuyor! Nasılsa.

Sağlıcakla kalın selam ve dua ile.