Başı önde eğik bir suçlu gibi

Güneş ışınlarının vurduğu yerleri ısıttığı, gölgede kalan yerlerde ise, soğuk havanın insanı iliklerine kadar üşüttüğü bir Perşembe günü, 20 yıldan beri hep kuşkuyla ama umudumu yitirmeden katıldığım bir 19 Mayıs “Atatürk’ü Anma ve Spor Bayramı’na” katılmak üzere, AKEPE öncesi “Atatürk” sonrası ise “Şehir” olarak adlandırılan Karasu Stadyumu’na doğru gidiyorum geç kalmayayım diye sabah tıraşını bile olmadan saat 9.30 da…
***
AKEPE öncesi, sabahın 8.00-9.00’larında, “Umudumuz olan gençlerin”, şehir merkezinde trampet ve boru sesleriyle marşlar çalarak, uyuyanları tatlı bir tebessüm ve heyecanla uyandıran o seslerin özlemiyle koşarak gittiğim stadyumda, yıllarını Karasu gençliğine Beden Eğitimi ve 15 yılını da, senede iki yüzün üzerinde açtığı kurslarla büyük bir heyecanla emek veren, emekli Halk Eğitim Müdürü Recep Ali Küçük’ü görüyor ve yanına oturuyordum…
***
Bir, bir buçuk saat, güneşin görmediği alanda, montlarımıza sarılarak bekliyorduk gençliğin, halkıyla paylaşacağı bayram heyecanını…
***
Ve nihayet, saat 11.00 olduğunda, İlçe Protokolü teşrif ediyor ve törenler başlıyordu…
***
8 lise ve ortaokulun öğrenim gördüğü Karasu’da, 19 Mayıs kutlamaları, halkın pek rağbet etmediği, sadece stadyumdaki genellikle (babaların olmadığı) öğrenci ailelerinin doldurduğu bir ortamda başlıyordu…
***
Halk oyunları ve (Bilal Erdoğan’ın) okçuluk Vakfı ile artık okullarda en önde gelen spor dalı olan okçuluk sporcuları haricinde, öğrenci kıyafetleri, o kadar perişan ve dağınık bir manzara gösteriyordu ki, öğrenciler bile bugünün heyecanından uzak, sadece katılmak için orada olduklarını gösteriyor, dağınık, taranmamış saçlar, belki de akşam yattığı eşofman kıyafetiyle, bu özel ve güzel günde, adeta içleri boşaltılmış bir robot görünümünde sessiz sedasız stadyuma giriyorlardı…
***
Şiirler ve bilhassa “Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi” okunurken, önündeki kağıttan başını hiç kaldırmadan, düz bir metin okunurcasına, üstelik hiçbir mimik hareketleri olmadan, bu kadar önemli an yaşanırken, ne okuyan genç de bir heyecan, ne de dinleyenlerde bir ilgi vardı… (AKEPE öncesi, “Gençliğe Hitabe” okunurken ne tribünler konuşur ne de okuyucu kağıda bakardı… Yaptığı mimiklerle, dinleyicilerin milli duygularını en üst seviyelere çıkartır, dinleyici halk ve öğrenciler de “Millet olarak” bir-beraber olma sevinciyle bu güzel günü anımsardı…)
***
Hele de içerisinde; “Varlığımızın en kutsal temeli olan Türk İstiklal ve Cumhuriyeti’nin sonsuz bekçisiyiz” sözlerini okuyan (türbanlı kızımız) hiç de heyecan yaratmayan “Gençliğin Atatürk’e cevabı” ile dinleyenlere hiç de inandırıcı gelmiyordu…
***
Yarışmalarda derece alan sporcular, yaptıkları sporla bağlantısı olmayan kıyafetleriyle kürsüye çıkıyorlar ve 20 yıllık AKEPE zihniyetinin izlerini haykırıyordu tüm seyredenlere…
***
Ne stadyuma girerken ne de tören bitiminde, ulusal birlik ve bütünlüğümüze katkı sağlayacak coşku, marşlar eşliğindeki bando takımı maalesef yoktu bu önemli günde…
50 sene önce bitirdiğim lisem İskenderun Lisesi kutlamalarına, (Oradaki arkadaşlarımdan öğrendiğime göre) yine aynı coşkuyla şehrin en önemli kordon boyu caddesinde yapılan bandolu resmi geçit yapılırken Karasu’da 50 sene sonra, “Devlet adamı” olması gereken Kaymakam ve diğer Daire Başkanlarının “Parti Devletine (!)” dönüştürülen “AKEPE zihniyetinin” etkisinde kalarak, bayram coşkularının pörsülendiği bir 19 Mayıs Bayram da, geride kalıyordu…
***
Güneş ışınlarının vurmadığı yerde belki “Bayram Coşkusuyla” içim iliklerime kadar ısınır diye umutla geldiğim Karasu Atatürk Stadyumu’ndan (AKEPE öncesi 09.00’larda başlayıp
12.00’lerde dolu dolu biten 19 Mayıs Bayramları, bir saatlik programdan sonra, 20 yıldır süre geldiği yine hüzünle, başı önde eğik bir suçlu gibi tir tir titreyerek ama “Her gecenin bir sabahı vardır” gerçeğini içimde hissederek, umutla ayrılıyordum…