Ali Sarımert, “Müslümanlar neredesiniz?”
Müslümanlar neredesiniz?
İslâm dinindeki kardeşliğin ön şartı kelime-i tevhidi ve kelime-i şahadeti kalp ile tasdik, dil ile de ikrar etmektir.
Bunları söyleyen her insan hem Müslüman olur, hem de diğer Müslümanlarla din kardeşi olur. Ayet-i kerimede “Müminler ancak kardeştirler” Buyrulmaktadır. (Hucurat Suresi 49/10). Yani kardeşlik, sadece aynı anne ve babadan dünyaya gelmiş kimselerin oluşturduğu bir birliktelik değildir.
Allah’a iman bağıyla bir araya gelen insanların tamamı kardeştirler. Bu kardeşlik kitap ve sünnet ile ilan edilmiştir. Onlar nerede yaşar, hangi dili konuşur, hangi millete mensup olur veya hangi renkten olursa olsunlar, birbirlerinin kardeşleridirler.
Onları birbirlerine sağlam bir şekilde bağlayan bağ, imana dayalı kardeşlik bağıdır.
Bu nimet yüce Rabbimizin, müminlere bahşettiği en güzel nimetlerden biridir.
Başka bir Ayet-i kerimede: “Allah’ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp parçalanmayın” Buyrulmaktadır. (Âl-i İmrân, 3/103).
Yani Müslümanların huzur içinde yaşamaları için, Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılmaları kardeşlik bağlarını da kuvvetli tutmaları gerekmektedir.
Çünkü İmanda kardeş olmak için, sevinçte ve kederde beraber olmayı fiili olarak göstermek gerekmektedir.
Buda yardımlaşma ve dayanışma ile mümkündür.
Yani Müslümanlardan bir kısmı zulme uğradığı zaman, diğer Müslümanların onlara yardımcı olmaları din kardeşliğinin gereğidir.
Zira ayeti-kerimede, “O müminler ki, Bir haksızlığa uğradıkları (yurtlarına ve haklarına tecavüz edildiği zaman)üstün gelmek için aralarında yardımlaşırlar. Buyrulmaktadır. (Şura Suresi 42/ 39).
Müminlerin kalbinde bu duygular olmadığı zaman, kardeşlik iddiası (Allah muhafaza) kuru bir laftan ibaret hale gelir.
Maalesef bugün onu yaşıyoruz Kardeşliğin en güzel örneği, Mekkeli muhacirler ile Medineli Ensar arasında yaşanmıştır.
Yani din kardeşliği güçlü bir bağ olmakla beraber, büyük bir sorumluluğu da getirmektedir. Zira bir hadis-i şerifte: “Kendi nefsiniz için arzu ettiğiniz şeyi kardeşiniz için de arzu etmedikçe iman etmiş olmazsınız” Buyrulmaktadır.
Bir başka hadis-i şerifte: “Müslüman, Müslüman’ın kardeşidir. O’na zulmetmez; onu düşmana teslim etmez” Buyrulmaktadır. (Buhârî, Mezalim 3)
Bu gün Filistin’de yapılan katliama sessiz kalan Müslüman beldelerin idarecilerini hangi kardeşlikle izah edebiliriz.
Koltuk hırsı ve dünya rahatlığından vazgeçmemek için, sanki kulakları sağır, gözleri de kör olmuş durumdadır.
Her tarafı düşmanlarla çevrilmiş olan Türkiye’ den başka ses çıkaran bir deli kanlı yoktur. Bir kuduz köpek bir Müslüman’ı parçalıyor, etraftaki bir buçuk milyar Müslüman da kurku ve dehşet içinde, seyrediyor, dua ederek, ebabil kuşlarının gelmesini bekliyorlar.
Acaba bu kuduz köpek beni de ısırır mı düşüncesiyle, korku tünelinde yaşıyorlar.
Hâlbuki Müslüman’lar birlikte hoşt deseler, köpek bırakıp kaçacaktır. Ama birleşmedikleri müddetçe o kuduz köpek bir gün kendilerine de saldıracaktır.
Müslümanlar bedir ve Çanakkale ruhu ile hareket etseler.
Onlarla savaşmaya cesaret edecek bir devlet yoktur. Fransızlar gövde gösterisi için Yunanistan açıklarına getirdikleri gemilerinin motorları kilitlendiği zaman, çareyi kaçmakta buldular. Maalesef Müslümanlar, cihada çıkma yerine, dua ile Allah’a emir vermek suretiyle düşmanı yok etmeye çalışmaktadırlar. Bu durum Müslüman beldelerin başındakileri mahşeri vebalden kurtarmaz. Duaya karşı olduğum zannedilmesin. Müslüman hem gücünü kullanacak, hem de duasıyla Allah’tan yardım isteyecektir.
Sadece dua ile düşman helak edilecek olsaydı, Allah Resulü hiç savaşa gitmez, sadece dua ile yetinirdi. Ama o önce gücünü kullandı, sonra dua ile yardım istedi. Hz. Musa (As.) kızıl denize kadar koşup, denize vardığında: “Yarab arkamda düşman, ünümde deniz var.
Senden başka yardımcım yok dediği zaman, “Rabbimiz asanı denize vur” emrini verdi. O anda kulluk görevi olarak yapması gereken, asasını denize vurmaktı.
Vurduğu zaman Allah denizi kendisine yol etti. Her zaman kuvvetli olan kazanmaz, Yüce Mevla isterse az olan haklıyı da muzaffer kılar.
Yıllardır Müslümanları demokrasi, insan hakları ve özgürlük masallarıyla avutan, kendilerini modern dünyanın kurucuları zanneden kâfirler, uçağı, tankı ve füzesi olmayan, bir avuç Müslüman’ı tarihten silmek için, anında birleşerek asıl yüzlerini ve niyetlerini ortaya koydular. Çünkü Kur’an diliyle “Kafirler tek millettirler” Yani Ebu cehiller, Firavunlar, Nemrutlar ve Ebu Lehepler ölmemişler.
Kıtalar dolaşarak, dağınık Müslümanlar üzerindeki zulümlerini icra ediyorlar. Öğrenciliğim zamanında bir mecmuada okumuştum. Papa Hıristiyan topluluğuna konuşmasında şöyle diyordu. “Biz Müslümanlarla, özellikle de Türklerle, topla tüfekle başa çıkamayız.
Çünkü biz yaşamak için savaşıyoruz, onlar şehit olmak için adeta ölüme koşuyorlar. Ama biz idealimizden vazgeçmeyeceğiz.
Onları içten yıkmak için, Zinayı yaygınlaştıracağız. İçkiye müptela edeceğiz. Faizi kâr haline getireceğiz. O zaman İslami ruhu kaybeder savaşacak duruma gelmiş olurlar ” diyordu. Müslümanlık sadece belli ibadetlerden ibaret değildir.
Gerektiğinde cihada çıkıp, seve seve can vermekte vardır. Zira Cennet, kolay kazanılacak bir mekan değildir. Müslüman cihat ruhunu kaybetmediği müddetçe onunla savaşmaya hiç kimse cesaret edemeyecektir. Allah(c.c.) müminlere cesaret nasip etsin, kâfirlerin de zulmünden korusun.
Beni İsrail’e mektup
Yüce Allah’a bile toplu isyan ettiniz,
Et verdi, helva verdi, illâ soğan dediniz.
Firavun kesiyordu tazecik bebekleri,
Korkudan titriyordu İsrail veletleri.
Geçmişteki halini çabuk unutuyorsun,
Taş fırlatan bebeye hep kurşun atıyorsun.
Tarihindeki vahşet ruhuna işlemiş ki,
İntikam alıyorsun, Müslümanlardan sanki.
Hitler çok haklı imiş, sizi sabun yapmakta,
Ne hakkınız var idi, o mübarek toprakta.
Eğilip bükülerek, çadırlarla geldiniz,
Desteğe kavuşunca, “ toprak bizim” dediniz.
Kanla koydular seni, Müslüman toprağına,
Bomba yağdırıyorsun, bebeklerin bağrına.
Vahşete hiç doymadın, bunu dünya biliyor,
Kana susamışlığın, hitler’den mi geliyor.
Seni sahaya süren, patronlar biliyorlar.
Soy kırım yapıyorsun, ama savaş diyorlar.
Gerçek olan Tevrat’ta, kan ve zulüm haramdır.
Araştır ecdadını, bunlar senin yarandır.
Osmanlı kucak açtı, ölmek üzere iken,
Şimdi çaresizlere, oldun bir çakırdiken.
Cami hastane deme, harap eyle hepsini,
Kadın çocuk kanıyla, tatmin eyle nefsini
İnsan hakları diye, her gün feryat edenler, Ağzına kilit vurdu, hepsi top sesi dinler.
Gezze’deki ölenler, Yahudi olsa idi,
Haçlılar feryat eder, hepsi savaş der idi.
Korkma vur, Müslümanlar, su köpüğü gibidir.
Mahşerde yerin zaten, cehennemin dibidir.
Mü’minin patronu yok, silahsız, eli boştur.
Haçlı hep senden yana, bombalarını coştur.
Birleşmiş milletleri, muhatap almıyorsun.
Ben vurur ben dururum, söz dinlemem diyorsun.
Nus ile uslanmadın, kötek hak ettin çoktan,
Ne zarar gördün zalim, yeni doğan çocuktan.
Maalesef, elleriyle seni düzelten yoktur.
Kalbiyle buğzedecek, Müslüman bizde çoktur.
Mü’min kardeşliğini, sana göstermek gerek. Bunu tetikliyorsun, ferman dinlemeyerek.
Artık kalp götürmüyor bakmıyorum ekrana.
Müslümanlar toplanıp. Bir şey demeli sana
Çil yavrusu gibidir, dünyada Müslümanlar,
Asla toplanamazlar, akar durur bu kanlar.
Birleşmemeye sebep, kızarlar ona buna,
Göbekten bağlıdırlar, hepside baş patrona.
Parçalayıp yutmayı, çok iyi biliyorsun,
Haması yok ederken, Elfetih dost diyorsun. Zannetme Filistin’de Müslüman yok olacak,
Bir şehidin yerine, beş mücahit doğacak.
Masum biçarelerin hakkını veremezsin,
Sermayen şehit kanı, murada eremezsin.
Seherdeki dualar elbette yerde kalmaz,
Tarihine bir göz at, zulüm payidar olmaz.
Filistin’in güneşi yakında doğacaktır.
Masumların gözyaşı, seni de boğacaktır.
Aç susuz yavrucaklar, titreyen elleriyle,
Yalvarıyor Allah’a, o masum dilleriyle.
Şehidin kandamlası, kurşundur boşa gitmez.
Allah intikam alır, amma acele etmez.
Şehit olan bebeler, hep mahşere varacak.
Ali Hoca şahittir, Allah hesap soracak.
.