Şu borç işine aklım ermedi gitti
Tüm tarihçesini anlatmayacağım. Nasılsa herkes bizden iyi biliyor. Karasu Belediyesi’nin 46 milyon liralık bir kredi kullanması söz konusu oldu. Sonunda bu borcun ödenmesinin mümkün olmadığı ortaya çıktı. Yargı süreci falan.
Hatta ilk aşamada zamanın Belediye Başkanı Mehmet İspiroğlu’na 100 milyon lira kredi kullanma yetkisi verilmişti. Sonra bu yetki revize edildi ve 46 milyon liraya düşürüldü.
Geçtiğimiz aylarda Karasu Belediye Başkanı İshak Sarı’ya 5 milyon liralık kredi kullanma yetkisi verildi. (Gerçi başkan o kredinin faizini yanlış anlamış. Normal ihtiyaç kredilerinden bile daha fazla faizi olduğunu görünce de kullanmaktan vazgeçmiş).
Demek ki para ile ilgili konularda yetki kullanılması için belediye meclisinden yetki almak gerekiyor.
Dahası banka hesaplarının kamu yararında olduğunu bile belediye başkanının söylemesi yetmiyor. Belediye meclisi tarafından bu konunun onaylanması gerekiyor.
Yani konu para oldu mu sorumluluk bölüşülmeli. Bu durumda da belediye meclisi işin içine giriyor.
Neyse uzatmayalım.
İshak Sarı yönetime gelmeden Karasu Belediyesi’nin üstündeki 46 milyon liralık borç yükünün kaldırılması için sözler almıştı.
Daha sonra seçim kazanıldı. Siyasiler de bürokratlar da “Bu parayı ödeyin ama size bazı kolaylıklar sağlayalım” demeye başladılar. İshak Sarı bir meclis toplantısı sonrasında belediye meclis üyelerine, “Bizim daha büyük bir kredi kullanıp borcun vadesini ve miktarını azaltma imkanımız olacak” diyip destek istediği oldu.
Belediye meclis üyelerine bu noktada söz hakkı verilmedi. Söylenen sözleri bilme hakkı verildi sadece.
Birkaç meclis sonrasında İshak Sarı borç miktarının neredeyse 142 milyon liraya çıktığını ödeme süresinin de 2040 yılına kadar uzatıldığını söyledi.
Bu zamana kadar ödenmiş olan miktar sıfır olsa bile borç miktarı yüzde 50 artmış oluyor. Yani 46 milyonluk kredinin 100 milyona yaklaşan ödemesi 142 milyon oluyor. Yani en iyi ihtimalle 42 milyon daha borçlanılmış oluyor.
Allah aşkına biri bana anlatabilir mi?
Daha şimdiki mart ayı meclisinde 500 bin liralık teminat mektubu için belediye meclisinden yetki alınması gerekiyor da borç yapılandırması adı altında 42 milyondan fazla bir borcun altına girerken nasıl oluyor da kimseye sormak gerekmiyor?
Hiç fiyat artırmadım ama ihale bende kaldı
Herkes pazartesi akşamı bitecek yapılan kabine toplantısını takip etmek zorunda kaldı. Her birimizin gözü ekranda. Bakıyoruz.
Sakarya: Kırmızı.
Aslında beklediğimiz bir sonuç.
Yanı başımızdaki Akçakoca’da sıkıntı yok. Şaşıracaksınız ama Akçakoca’da balığa bile gidebilirsiniz. Ama Karasu’da durum çok daha sıkı.
Bu durumun asıl nedeni biz miyiz? Yoksa her hafta sonu Karasu’ya akın eden yazlıkçılar mı?
Aslına bakarsan Karasu’daki esnaf işine sadık. Vatandaş da kurallara uyuyor.
İşin sonunda ise mağdur olan biziz. Karasu’dakiler sokağa çıkamıyor. Karasu’daki esnaf dükkanını açamıyor.
Kurallara uysanız da uymasanız da ihale sizde kalıyor.
Umarım bundan sonraki süreçte alınan tedbirler işe yarar ver esnafımız da vatandaşımız da rahat eder.
Yoksa ihale sürekli bizde kalacak.
Dürüstlük kurbanı mıyız
Karasu Belediye Meclisi’nde İshak Sarı bir noktaya temas etti. Sarı, “Biraz önce Kaymakamlık’ta toplantıdaydık.
Biz tüm temaslıları bildiriyoruz. Tüm temaslılar için önlem alıyoruz. Bu şekilde olunca sayılan oldukça yüksek çıkıyor.
Muhtemelen bu sayılar bildirilmediğinde Sakarya’nın kırmızı olan rengi açık renklere dönebilir” dedi.
Aslında Karasu’da ve Sakarya’da yapılan yöntem doğru. Etkin mücadele bu şekilde olmalı.
Kısa vadede Karasu ve Sakarya sıkıntı çekiyor ama uzun vadede sağlıklı mücadele bu şekilde yapılmalı.
Kaybedersek dürüstlükten kaybedelim.
Doğrusu bu.
Mücadeleyi düzgün şekilde götürenlere selam olsun.
Kanal umut verici
Sene 2008. Zamanın Belediye Başkanı Ahmet Genç. Başkan Yardımcısı Hilmi Erbatan ile sohbet ediyoruz.
Erbatan, “Karasu Hükümet Konağı yanından geçen kanalla ilgili ıslah çalışmamız var. Bu çalışma çok kısa süre sonunda şekillenecek. Size şu kadarını söyleyeyim ki bu yaz (2009’dan bahsediyor) kanalda birlikte balık tutacağız” dedi.
Mart 2009 seçimlerinde belediye başkanı değişti. Ama belediye başkan yardımcısı değişmedi. Hilmi Erbatan yerini korudu.
Aradan geçen yıllarda Erbatan sadece 2 yıl kadar süre Karasu Belediye Başkan Yardımcılığı’ndan uzak kaldı.
Mehmet İspiroğlu’ndan sonra İshak Sarı döneminde yeniden Hilmi Erbatan, Başkan Yardımcısı unvanına kavuştu.
Arada bir denk geldiğimizde Erbatan’a bu sözünü hatırlattığımızda bize, “Başkan biliyorsun. Bürokratik engeller var” diyip konuyu yuvarladı.
Mart Ayı Karasu Meclis Toplantısı’nda Hilmi Bey konuyu yeniden gündeme getirdi. Bu kez yaptıkları görüşmelerin olumlu sonuçlandığını ve çok yakın bir zamanda Karasu’daki kanalın ıslah edileceği müjdesini verdi.
Bu kez çok daha ikna edici görüşmeler yaptıklarını ve mutlaka sonuç alacaklarını söyledi.
Umarım bu kez sözler havada kalmaz.
Bartın’ın merkezinden geçen Bartın Irmağı şehrin markası konumunda. Karasu’da kanalın kenarında ciddi bir bina yapılaşması var. Buradaki arsa ve bina değerleri artacak, elbette. Ancak daha güzeli Karasu’nun marka değeri artacak.
Şehrin merkezinde, otlarla, pislikle kaplı bir kanal var. Şehrimize bu kanal yakışıyor mu? Yollardan bu yana adeta kanayan yara konumunda olan bu kanalın bir an önce ıslah edilmesi artık şehrin önceliklerinden olmalıdır.
Depremi kulak ardı ediyoruz
Karasu inşaat ile ayakta duruyor. Ancak Karasu’nun merkezinde deprem görmüş ve bırakın yeni bir depremi kendiliğinden bile yıkılması ihtimali olan binalar var. Zaman zaman bu binaların üst katlarından parçalar düşüyor ve insanların sıkça kullandığı Atatürk Bulvarı’nda insanların hayatını tehdit ediyor.
Yeni yapılan binalar ile ilgili de gerekli hassasiyet gösterilmiyor.
Zemin iyileştirmesi çıkan yapılarda zemin iyileştirmesi yapılmış gibi gösterilip inşaata başlanıyor.
Bunu engellemek için Karasu Belediye Meclisi’nde bir karar alındı. Bu şekilde artık yeni yapılan binaların denetimi daha da sıkılaştırılmış olacak.
Zira insanlar para kazanmak adına sıklıkla insan hayatını tehlikeye atıyor. İşin kötüsü bunun farkında bile değiller.
1999 Depremlerinin üstünden neredeyse 22 yıl geçti.
Bu kadar zaman boyunca deprem gören binalarla ilgili bir adım atılamadı.
Başarısızlığın pek çok gerekçesi olabilir. Evlerin hissedarlarının çokluğundan, denetim ekiplerinin azlığından bahsedebilirsiniz.
Ölen insanların ailelerini hiçbir açıklama tatmin etmez.
Onun için yapı yaparken de deprem görmüş binaları umursamazken de aklımızda deprem olmalı.
Depremin ne zaman olacağı ve deprem anında kimin nerede olacağı belli değil.
Bu yazıyı yazan kişi de belki o şekildeki bir binanın dibinde yakalanacak depreme.
Herkes kendini düşünse bile bu konuda duyarsız kalmaz.
Ama bizim aklımızda “Bize bir şey olmaz” düşüncesi oldukça bizden bir şey olmaz.