Kuraklığa dikkat
Tarım alanlarının bilinçsiz sulanması, baraj sayılarımızın yetersizliği, mevcut olan barajlardaki su seviyesinin düşüklüğü, çevresel tahripler ve bunların yanı sıra küresel ısınma faktörler nedeniyle büyük bir kuraklığın içine giriyoruz.
Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün açıklamasına göre Türkiye’de son 22 yılın en düşük yağışlı dönemi yaşandı.
Bu durum tarım alanlarında sulamayı da kısıtlıyor. Dolayısıyla tarımda oluşabilecek üretim düşüşü beraberinde gıda kriziyle karşı karşıya kalabileceğimizi ortaya koyuyor.
Neler yapmalıyız, noktasında bu seçim döneminde çok da etkin bir önlem alınmasını beklemiyorum. Bu güne kadar önlemler alınmaması zaten büyük bir ihmal. Bu nedenle suya az ihtiyacı olan ürünlere yönelmek zorunda kalacağız.
*
Dünyanın kuraklık ve gıda krizine gireceğini bilen ve gören dünya devletleri 11 Aralık 1997’de yürürlüğe giren “Kyoto Protokolü” ve 4 Kasım 2016 itibariyle yürürlüğe giren “Paris İklim Anlaşması” gibi toplantılarla kuraklığı önlemeye yönelik anlaşmalar yapmak zorunda kaldı.
Bu tehlike ortada iken birden ortaya çıkan Rusya ve Ukrayna arasında çıkan savaş dünyaya ve özellikle bölgemiz için önemli gıda riski oluşturdu.
1 yılı aşkın süredir yaşanan savaş nedeniyle Ukrayna’dan Karadeniz üzerinden küresel pazara girmesinin yolunu açan tahıl koridorunun, 19 Kasım 2022 tarihinde İstanbul’da yapılan anlaşmanın 120 günlük sürenin dolmasına iki gün kala aynı süreyle uzatılması bölgeye rahat nefes aldırdı. Kuraklığın gündemde olduğu bir zamanda böyle bir gelişme elbette çok sevindirici oldu.
*
Ne hazindir ki bu anlaşmayla Karadeniz tahıl koridorunun açılması özellikle Avrupa ve Türkiye açısından hayati önem taşıyor. Teknolojiyle tarımın bir arada yürütülmesinin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gördük.
Avrupa, bir yandan Rusya’ya birçok alanda ambargo koyarken, tarım ürünleri sevkiyat noktasında opsiyonel karar veriyor.
Ben bu aşamada Türkiye’nin arabuluculuk rolündeki başarısından ziyade yıllar süren stratejik yatırım olan Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP)’ne dikkat çekmek istiyorum.
Bugünlerde tekrar gündeme gelen GAP, özellikle 40 yaşın üstünde olanların iyi bildiği bir proje.
1970’lerde planlanan ancak fiili olarak inşa çalışmalarına 1989’da başlanan GAP; Adıyaman, Batman, Diyarbakır, Gaziantep, Kilis, Mardin, Siirt, Şanlıurfa ve Şırnak illerini kapsıyor.
Yapıldığı dönemde GAP, dünyanın 9 büyük projesinden biri olarak tanıtılmıştı.
GAP, Fırat-Dicle havzasında sulama ve hidroelektrik enerji üretimine yönelik 13 proje paketinin toplamı olarak planlanmış, bu kapsamda 22 baraj, 19 hidroelektrik santrali ve yaklaşık 1,8 milyon hektar alanda sulama şebekesi yapımı öngörülmüştü.
*
1989-2005 “GAP Master planına göre” 1988 yılında başlanan GAP inşasının büyük ölçüde 2000’lerin başında, tam anlamıyla bitmesinin ise 2010’da olacağı açıklanmıştı.
Ama geldiğimiz süreçte bu projenin ancak yüzde 70’i kadarının tamamlandığı belirtiliyor. 20 yıllık tek parti hükümeti döneminde bu projenin tamamlanması ayrıca tartışılır.
“GAP Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilatı,” 27 Ekim 1989 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ve 6 Kasım 1989 tarih ve 20334 sayılı Resmi Gazete’ de yayımlanan GAP Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilatı’nın Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki 388 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kurulmuştur.
Güneydoğu Anadolu Bölgesi, büyük bir tarım potansiyeline sahiptir. Bölgenin geniş toprakları, makineli tarıma elverişlidir. Ancak tarımda karşılaşılan en önemli sorun, su yetersizliğidir. GAP’ın tamamlanmasıyla sulanabilecek alanlar genişleyecektir. Böylece tarımsal ürün artacak, bazı alanlarda yılda birden fazla ürün alınabilecektir.
*
GAP, Türkiye ekonomisinin kalkınması için büyük önem taşımaktadır.
Bu bilgiler ışığında son olarak şunu da ifade etmem gerekiyor:
Ak Parti’nin iktidara geldiği 2002 yılında ekilebilir tarım alanları büyüklüğü 265 milyon 792 bin 180 dekar idi. Bu alanın 179 milyon 354 bin 240 dekarı, ekilen alandan oluşmuştu.
2020 yılında ise Türkiye’de ekilebilir tarım alanı 230 milyon 136 bin dekara geriledi. 124 milyon dekarlık alan betonlaşma, yanlış planlama ve kuraklığa bağlı gerekçelerle yok oldu. Bu da bize gelecekte kuraklığa bağlı olarak gıda krizinin ne kadar tehdit olduğunu gösteriyor. “Sanayi ve teknolojiye evet. Ancak bunun yanında olmazsa olmaz tarım alanlarının yok olmasına yol açan önlemleri acilen almak zorundayız. Yoksa aç kalırız!”