Uyuşturucu ihbarı ispiyonculuk mu görev mi

Çarpıcı bir istatistik ile karşılaştım. Tüm dünya üzerinde uyuşturucu ile mücadele edildiğinde uyuşturucu trafiğinin en fazla yüzde kırkına müdahale edilebilmiş. Dünya ortalaması ise çok daha düşük. Yani tüm dünyada tüm istihbarat kurumları bir araya gelse, tüm güvenlik birimleri ortak hareket etse bile uyuşturucu trafiğini tam manası ile ortadan kaldırmak mümkün değil.
Neden?
Çünkü sen sessizsin. Çünkü sen o illetin sana bulaşmayacağını ya da ihbar edersen kendinin de o kişilerin hedefi olacağını düşünüyorsun. Komşun satıyor çünkü, bazen de akraban. “Ottur günahı yoktur” diyip dinden de çıkıyorsun belki de…
Sen sesini çıkarmıyorsun, öteki beriki bilmezden geliyor ve bu uyuşturucu akışışı sürüp gidiyor.
Jandarma operasyon yaptıktan sonra pek çok uyuşturucu satıcısı “Ben içiciyim” diyip kurtulmayı marifet sayıyor. Toplumdan da dışlanmıyor. Herkes gibi sosyal hayatını sürdürüyor.
Kimyasal madde kullanımı o kadar arttı ki artık “Esrar bu işin en hafifi” demeye başladık. Bir ön kabul bu, bir mağlubiyet.
Mahallesinde esrar yakalanan muhtar durumdan haberdar değildir belki. Ama en azından o adamı biraz daha yakından irdeleyebilir. Seçimi kaybetme kaygısına düşerse geleceğini kaybettiğini bilmelidir.
Jandarma ya da polis ne kadar tanıyorsa mahalle halkını o mahallenin muhtarı on kat fazla bilgi sahibidir. Ve bu konuda ihbarda bulunmak aşağılık bir şey değil şereflerin en yücesi olmalıdır.
Dürüst olmak için yalan söylememek yetmez çünkü, doğruyu da söyleyeceksin. Suçsuz olduğunu düşünmek için suça bulaşmamak yetmez, suçu engelleyeceksin.
Senin mahallende üretilen uyuşturucu senin komşuna, akrabalarına ve hatta çocukların satılıyor. Sen veya ailen iç müşterisiniz.
İlla Bağcılar’daki anne gibi katledildiğinizde mi aklınız başınıza gelecek? Şu illeti Karasu’dan söküp atmamız mümkün. Çocuklarımızı, geleceğimiz korumamız, kurtarmamız mümkün.
Hani diyordu ya namuslular da namussuzlar kadar cesur olmadıkça o memleket düzelmez diye. Bu cinayetlere, bu katletmelere, bu ahlaksızlığa son verelim. En azından bu işi yapanları ihbar edelim.
OLUMSUZ PROPAGANDA MI
Toprak Mahsulleri Ofisi fındık alımı yapıyor. Belli handikaplar olunca da vatandaş gözünü tüccara çeviriyor.
Nedir o handikaplar?
Birincisi Karasu ve Kocaali’nin fındığı tek yerden alınıyor. İnsanlar kendileri getirmek durumunda kalıyor. Tüccarın kapıdan almasına alışmış olan üretici randevu alıp resmi işlemlerle uğraşmak istemiyor.
Bir başkası resmiyetin işin içinde olması. Vatandaş güle oynaya ürününü verdiği esnaf varken tanımadığı bilmediği ve resmi dille konuşması muhtemel memurların karşısına çıkınca kendini mahkemede gibi hissediyor.
Üçüncüsü TMO’da belli bir kilograma kadar ürün alınması. Fazlası çıkarsa ki çıkıyor vatandaş yine tüccara yönelmek durumunda kalıyor.
Tüm bunların yanında TMO’dan çeşitli gerekçelerle iade edilen veya kabul edilmeyen fındıklar olduğunu duyuyoruz. Mesela harmanda fındık seçerken den geldiğimiz bir çiftçi, çatlak fındıkların alınmadığını söyledi bir tanıdığımız. TMO’dan randevu alıp getirdiği fındığının alınmadığını bu nedenle getirip fındığı geri döktüğünü ve seçmeye başladığını söyledi.
Tüm bu şartlarda bir iyileştirme yapılmasının şart olduğu ortada.
TMO önümüzdeki yıllarda alım yapacaksa, ilk olarak dönüm başına düşen kilogram şartından vazgeçmeli ve gelen tüm fındığı almalıdır.
İkinci olarak randıman konusunda daha işten anlayan adamlarla çalışmalıdır. Mümkünse çiftçinin fındığını kapısından almalıdır ve daha da önemlisi sezon öncesinde üreticiye avans verilmeli. Bu şekilde vatandaş tüccardan aldığı tüm avantajları almış olur.
Şimdi diyeceksiniz ki “Başka derdin var mı?”
Başka derdim de var kardeşim. Devlet vatandaşının refahını yükseltecek. Bununla ilgili imkan tüccarda varsa, İtalyan firmasında varsa devletimde de vardır. Bunu istemek de yolunu göstermek de bizim hakkımızdır.
BİR OYUN DA FİSKOBİRLİK’E
Fiskobirlik’in kuruluşu olan EFİT AŞ’de işlerin kötü gittiği ve üretimin durduğu yönünde dedikodu niteliği taşıyan haberler gündeme geldi. Bunun üzerine Fiskobirlik Başkanı Lütfi Bayraktar bir video paylaştı.
Fiskobirlik üreticinin kuruluşu. Bu kuruluşun başında kim olursa olsun dükkan bizim. Fiskobirlik’in itibar kaybı, üreticinin ürününün değerini bile olumsuz etkiler.
Bu dedikoduların kime ne faydası olursa olsun üreticiye vereceği zarar elde edilecek tüm menfaatlerden fazla olur.
ADAYLAR ISINMA TURUNDA
2023 yılında yapılması planlanan Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilliği seçimleri için sular ısınmaya devam ediyor. Seçimlerin yapılmasına hep topu 8 ay gibi bir süre kaldı. Seçim takviminin işlemesine ise 5 ay var.
Milletvekili adayı olmayı düşünenlerin sahada geçirebilecekleri gün sayısı 150-160 civarında. Bu kadar süre içinde kendilerini anlatacak, genel merkezlerine kendilerini gösterecek ve sonunda hem halkta hem de genel merkezlerinde karşılık bulurlarsa aday olup seçime gidecekler.
Tüm bu koşullar altında aday olmayı düşünen isimleri daha önce sizinle paylaşmıştım. Bu isimlerin aday adaylığı konusunda şimdi daha net konuşmak mümkün. Gerek ikili temaslarını gerekse genel merkez bağlantılarını gözden geçirdiğimde tüm tahminlerimin tutma noktasına geldiğini söyleyebilirim.
Bizi ilgilendiren Kuzey bölgesinden hangi isimlerin adaylık için girişimde bulunacağı. Lütfi Bayraktar ve Ahmet Acar Ak Parti’den, Selçuk Kılıçarslan İyi Parti’den, Hüseyin Avni Şahin CHP’den ve Tolgahan Öksüz MHP’den aday adaylık başvurusunda bulunması çok kuvvetli isimler.
Bu isimlerin yanında başka isimler de ekleniyor. Onları da önümüzdeki günlerde sizinle paylaşırım. Ama yukarıda yazdığım isimlerin kesinlikle aday adayı olacağını ve genel merkezlerinden de destek görmeye başladıklarını açıkça söyleyebilirim.
Önümüzdeki günlerde ne demek istediğimi daha açık anlatabileceğim diye düşünüyorum. Siz şimdilik bu isimleri aklınızda tutun.